|
|
Kopya sezonu açıldı
Okullarda ilk yoklamalar başladı. Yoklamalarla birlikte kopya dönemi de başladı. Geçenlerde bir sabah okula giden iki öğrenci konuşuyordu minibüste. "Hazır mı?" diye fısıldadı biri. Öteki, "çaktırmadan", ceketinin astarına iğnelediği küçük kâğıtları gösterdi. Arkadaşı güldü. "Oğlum, hocanın ilk bakacağı yer burası! Kafayı çalıştırıp benim gibi yapsana." Ne yaptığını öğrenemedim. Ama besbelli özgün bir şeyler yaratmıştı. Kendi öğrencilik yıllarımı düşündüm. Ben de kopya çekerdim. Benim kopyalarda da yaratıcılık yoktu pek. Olağan, sıradan yöntemler kullanıyordum. Ama bizim sınıftan üç kafadarı yakalayan öğretmenimizin, bir de mühendislik bölümündeki ağabeylerimizin zekâlarına o zaman bile şapka çıkarmıştım.
ÇALINTI SORULARA CEZA YOK Üç arkadaşımız, biyoloji öğretmenimiz Kortepeter'in odasına anahtar uydurmuş. Yatılıyız ya, her sınavdan önceki akşam Kortepeter'in olmadığı zamanı kolluyorlar, odaya girip teksirle çoğaltılmış haftalık test sorularından üç kâğıdı yürütüyorlar. Geceleyin onları bir güzel doldurup ertesi gün sınıfta kendilerine uzatılan kağıtlarla değiştiriyorlar. Sonuç: Üçü de 10! Bir sınav, iki sınav, üç sınav... Hep 10! Be mübarekler, bari arada bir sekiz filan alın. Hayır, gözlerini hırs bürümüş. Sonunda Kortepeter kuşkulanmış. Bir gün kağıtları topladıktan sonra kağıtları deste yaptı, şöyle bir masaya vurup kaldırdı. Üçü ötekilerden uzun! Meğer dağıtacağı kağıtları sınavdan önce alttan birer santim kestirmiş. Bizim kafadarları cezalandırmadı. Önceki 10'larını da olduğu gibi bıraktı. Kendi öğrencilik yıllarına dönmüştü belki. Lisedeyken bir akşam mühendislik bölümünden ağabeylerimiz geldi yatakhanemize. 11 gönüllü istediler. Hemen atladık. Onumuza sıfırdan dokuza kadar birer rakam verdiler. 11'incimiz de nokta oldu. Oturup ezber ettiler bizi. Kim iki, kim yedi, kim dokuz, bir güzel bellediler. Ertesi gün yarıyıl sınavının yapılacağı binanın önünde toplandık. Mühendis adayı ağabeylerimiz sınava girdi. Sınıfın çalışkanı, kendilerine sorulan on sorunun yanıtlarını verip dışarıya çıktı. Yanımıza geldi. İkiyi işaret etti. "Geç bakalım." İki numara, sınavın yapıldığı salonun penceresinin önünden geçti. İçerdekiler ilk yanıtın birinci rakamını yazdı: iki. Sonra beş geçti. Sonra ben. Sonra nokta. Sonra yine iki. Sonra sekiz. İlk sorunun yanıtı tamamlanmıştı: 253.28. Biraz ara. Sonra ikinci yanıt. Arkasından öteki yanıtlar. Öğretmen, kağıtları okuyunca inanılmaz bir şaşkınlığa kapılmış. Herkesin yanıtı aynı. Herkesin yanıtı tamam. Herkes 10! Öğrencilere yalvar yakar olmuş. "Nasıl becerdiniz bunu, anlatın, notlarınızı kırmayacağım," demiş. Bizimkiler anlatmışlar. Öğretmen sözünde durmuş.
|