|
|
|
|
|
|
Bu takıları kullanan güç kazanıyor
Zeynep Erol'un tasarladığı takılar sadece bir aksesuar değil. O, Hindistan'dan aldığı taşları Hindu geleneklerine göre temizletiyor, hepsinin ayrı bir enerjisi ve gücü olduğunu iddia ediyor.
'Ametist uykusuzluğa iyi gelir, yakut güce güç katar'
Özgün takı tasarımlarıyla alanında bir marka olan Zeynep Erol, her taşın ayrı bir enerjisi olduğuna inanıyor. Hindistan'dan aldığı taşları ise Hindu geleneklerine göre temizletip kullanıyor.
Zeynep Erol 15 yılı aşkın süredir takı tasarlıyor. Ama öyle keyfe keder boncuk dizip "Ben takı tasarımcısıyım" diyenlerden değil. Uzun yıllar emek verdiği çalışmalarını yurtdışına taşıyan, New York ve Londra'da sergiler açan, uluslararası anlamda bir takı tasarımcısı o. Şimdiye kadar 12'ye yakın sergi açan sanatçının yeni koleksiyonu 'Yaşam Çiçeği' de yine çok iddialı. 23 Mayıs'ta Aya İrini'de düzenleyeceği özel bir Sema gösterisiyle serginin açılışını yapacak olan Erol, sorularımızı yanıtladı...
- Önce bale, sonra takı tasarımı... Sanatla ilişkiniz nasıl başladı? - Sanatçı bir aileden geliyorum. Ressam, yazar ve mimar bol bizde. Ben de balerin olacağı küçük yaşlarda belli olan, ailenin dansçı kızıyım. 13 yıllık bale eğitimimin profesyonelliğe dönüşeceği yıl AKM'de stajyer balerin oldum. 1979 yılında bu meslek ve ortam beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Bir gün AKM'den çıkıp arkama bir daha bakmadım. İstanbul Üniversitesi'nde Alman edebiyatı okumaya başladım.
- Baleyi hiç özlemediniz mi? - 19 yaşındaydım, 12 yıl tek bir bale temsiline gitmedim ve ayağıma da bir daha bale pabuçlarımı geçirmedim. Baleye küstüm, sonra da sanata ama aslında kendime...
- Sanatla barışmanız ne zaman oldu? - 1989 yılında küskünlüğümün bıkkınlığı ile kendime gelip tekrar sanat arayışlarıma giriştim. Sanat aşkı bir müddet bastırılabilir, içinizdeki potansiyel mutlaka ortaya çıkar. Sanatla yaratır, üretir, dengelenir, yol gösterir ve yol açarsınız. Önce kendinize sonra herkese. Bende de öyle oldu. Ve Mehmet Güleryüz Atölyesi'nde bir yıl resim çalışıp, Fındıklı Güzel Sanatlar'da atölye çalışmalarına katıldım. Deli gibi canlı mankenlerin desenlerini çizdiğim bir dönemdi. Yeniden sanatçı kimliğimi kazanmak istiyordum.
- Bu sırada öğretmenlik deneyiminiz de oldu yanılmıyorsam... - Kızıma hamileydim ve aynı zamanda Almanca öğretmenliği yapıyordum. İlk annelik deneyimimle, kendi arayışlarımın içinde iyice çıkmaza girmiştim. Kimlik kargaşası ve tecrübesizliklerle geçen, ama ileriki yaşantıma büyük katkıları olacak olan altı yıl böyle geçti.
- Kapalıçarşı'yla tanışmanız nasıl oldu? - Arayışlarım sırasında Kapalıçarşı'da bir sadekârın (altın ustası) yanında takı tekniği dersleri almaya başladım. Derken takının tasarıma ve sanata olan yakınlığını keşfettim. Kuyum işinin el sanatı kimliğinden çıkıp sanatsı bir ifadeye ve tasarıma dönüşebilirliliğine yönelik çalışmaya başladım.
'KENDİMİ TAKIYLAKEŞFETTİM' - İlk serginiz hangisi? - İlk sergim 'Denemeler' (1991) belli bir tarz, yapı ve çizgi gütmeksizin üretilmiş takılar; farklı ekol ve dönemleri stilize edip öğrendiğim tekniklerle yarattığım şeylerden oluştu. 'Zeynep'in art decosu, art neovea'su, modernizmi' gibi... Derken 'Egzotik Takılar' (1993) geldi. İki yıl sonra kendimi takılarımla keşfetmeyi, ben olmayı, takılarımla ifade etmeyi istedim. Benim taktığım şeyler, giyimim, yaşam biçimim, doğam... Kısaca egzotik olan 'beni' takıya döktüm. 'Galaxy' (1995) ilk spritüel uyanış, ilk sorgulama. "Ben neyim, nereden geldim, niye varım?" sorularıyla gökyüzüne bakıyor, kendi güneş sistemimiz içindeki görüntüyü takılarıma yansıtıyordum.
- Farklı duygular yaşamışsınız... - İçimdeki ikinci yaşamla bağlantı ve Tanrı'nın mucizesi ile farklı bir temas kuruyorum. 'Duygular Arasında' (1997) adlı koleksiyonumda benim zaten çok inişli çıkışlı olan dönemimie denk geliyor. Mutluluk, hayranlık, bilinmezlik, yorgunluk, zorluk ve yaradılış arasında gidip geliyordum. Yeni yaşamla önce altüst olan sonra da beni kökten değiştiren yeni hayatım, dişi ile erkeğin farklı buluşması... 'Değişim' (1998) koleksiyonumda ise Doğu ile Batı da birbirine giriyor. Formlar ve desenler Doğu'dan Batı'ya dönüşüyor. Eski ile yeni birbirinin içine akıyor. Zaman, yer, insan, kültür, kavramları kalkıyor ve herkeste kendini görmeye başlıyorsun.
- Sizi kökten değiştiren bir durum oldu mu? - Geçirdiğim trafik kazasını ve ölümü maalesef çok çeşitli şekiller ve haller ile deneyimledim. Ondan sonra zaten hayat adına cevap aramıyorum artık. Sadece sorular kalıyor geriye. Sonu belli olmayan ucu başı olmayan yol yol üstünde sorular ve yine yol, bitmeyen yolculuğun plansız programsız yolu, derken soruları da kanıksıyor ve artık sormaz oluyorsunuz. 'Işık Teması' (1999) adlı sergi bu farkındalıkla ortaya çıktı. İnciler, ışık insanı takıya dönüştürüyor.
'HİNDİSTAN'DA NEFES ALIYORUM' - Peki bu yıl hangi süzgeçlerden geçerek kendinizi ifade ediyorsunuz? - Bu sefer dünyadan galaksimize bakmak yerine, evrenden dünyaya bakıyorum. Yeni koleksiyonum 'Yaşam Çiçeği'nde insan bedeninin orantılarını, bilincinin ayrıntılarını, insanlığın yaradılışı bir ilahi desende yansıyor. Dünyamızı şekillendiren süptil enerjiler ve gerçeğin kutsal geometrileri bu koleksiyonda buluşuyor.
- Bu koleksiyonunuzu farklı bir organizasyonla sergileyeceksiniz sanırım... - 23 Mayıs'ta 'Yaşam Çiçeği' konsepti ile özel koleksiyonumu Aya İrini'de Sema gösteri eşliğinde tanıtacağız. İlahi rehberlerimiz yardımıyla nereden geldiğimiz ve kim olduğumuzu hatırlamanın yolunu, takılarımdan geçirerek ortaya koymaya çalışacağız.
- Takılarınızı nasıl yaratıyorsunuz? Sizi diğer tasarımcılardan ayıran yönleriniz neler? - Açıkçası kendimi hiç kimseden ayırmıyorum, bana göre herkesin yolu kendine göredir. Benim yolum, duygularım, etkilendiğim insan, olay, sokak, ev, eşya, hiç fark etmez... Yaşam felsefemi ve o dönem içinde yoğrulduğum hayatımı sanatsal takılar ile dengeliyorum. Takı yapmak beni sıfırlıyor, dolayısıyla takılabilir sanata dönüşüyor. Tasarım faktörü bundan sonra geliyor. Takımın kendi içinde barındırdığı rahatlığı, dengesi yani takılabilir olması önemli. Kullanacağım malzemeyi en son düşünüyorum açıkçası.
- Taşları neye göre seçiyorsunuz? Hindistan gezileriniz takılarınıza nasıl yansıyor? - Taşları konsepte uygun olarak seçiyorum. Örneğin 'Yaşam Çiçeği' koleksiyonu daha az renkli taş, daha fazla pırlanta, inci ve kuvartz gibi şeffaf ve ışığı güçlü yansıtan taşları gerektirdi. Taşların yaşam enerjisi olduğuna inanıyorum ve onları bedenimize temas ettirdiğimiz vakit, yani kendi enerjimizle buluşturduğumuz vakit kişi üzerinde daha da güçlü etkide bulunduklarını biliyorum. Ametist sevgi enerjisi taşır ve uykusuzluğa iyi gelir, yakut kadının gücüne güç katar, kuvartz pozitif enerjiyi çok yoğun alır gibi... Bütün taşlarımı Hindistan'dan alıyorum. Onlar oradaki tapınaklarda Hindu geleneklerine göre temizletip getiriyorum. Hindistan benim için iç dünyamı zenginleştirip oranın insanını, renklerini, felsefesini içime doyasıya çektiğim ve yaşamıma güçlü bir nefes veren ülke.
Esra ÇORUH
|
|
|
|
|
|
|
|
|