|
|
Şengül BALIKSIRTI: Benim şöhretli bir insan olmam lazım!
Canı sıkkın günlerinde telefon açmış, "Buluşabilir miyiz" demişti. O günlerde magazin gündeminin en çok konuşulan ismiydi. Evliliği, eşini aldatıp aldatmadığı, boşanması her gün haber oluyordu. İzledikçe o 'kocaman hayatın' içinde nasıl hala ayakta durabildiğine, bunu nasıl kaldırabildiğine şaşırıyordum. Buluştuğumuzda yine o duygularla dinledim onu. Çelimsiz bir kız çocuğu gibiydi gözümde. Öyle küçük, öyle savunmasız... "Senin bu hayatlarda ne işin var? Git, annenin babanın dizinin dibinde otur" demek istemiştim. Ama söyleyemedim. Çünkü o kocaman bir hayatı isteyen bir küçük kadındı. Dolayısıyla da benim annelik duygularımla ona söyleyeceklerim bir kulağından girip diğerinden çıkacaktı. O günkü sohbetimiz bir dertleşmeydi, hiçbir şey yazılmadı. Sonra Dishy Dergisi'ne verdiği röportajı okudum. O günkü buluşmamızda bana anlattıklarını bu kez net bir cümleyle ifade etmiş. "Benim şöhretli bir insan olmam lazım. Ben böyle mutluyum" demiş. Peki bu sözü kim söylemiş? Tuba Ünsal... Hani yıldırım hızıyla evlenen ve yine aynı hızla boşanan, boşanmadan önce de adı popçu Yalın'la birlikte anılan Tuba Ünsal... Hayatın erken büyüttüğü kızlardan Tuba. 16 yaşından itibaren kendi ayaklarının üzerinde durmaya başlamış. Hatta başka yaşamların sorumluluğunu da sırtlamış. (Onun için hayatın erken büyüttüğü kız diyorum.) Kendince, geldiği yere geri dönmek gibi bir seçeneği yok. Bu oyun ona büyük gelse de oynamak durumunda... İşte belki de onun için sürekli gelgitler yaşıyor. Küçücük hayatına büyük aşklar sığdırıyor, evleniyor, evliyken adı bir başkasıyla anılıyor ve boşanıyor... Kocaman bir hayatı üç-beş yıla sığdırıyor. Ve günün birinde kendisiyle yüzleşip şöyle bir şey söylüyor: Benim şöhretli bir insan olmam lazım, çünkü ben bununla mutluyum... İşte bu... Bütün mesele bu; şöhretli olmak... Eğer şöhretinizi seviyorsanız, başka hiç kimseyi ve hiçbir şeyi 'şöhretli olma hali'nden daha çok sevemezsiniz. Üstelik şöhretin getirdikleri hayatınızı ele geçirmişse hiç ama hiç vazgeçemezsiniz. Hatta sonunda o yolda, onun kurbanı bile olursunuz. "Evlenmeden önce bir mekana girdiğimde herkes bakıyordu ama evlendikten sonra neden artık bana bakmıyorlar diyorsun. Kadın olarak kendine güvenini yitirmeye başlıyorsun..." Böyle diyor bu küçük kadın. Ve boşanıyor, yeniden eski günlerine dönmek için... Hiç acayip değil bu durum, hiç de yadırgamamak lazım. Birileri hayatı böyle yaşıyor, çünkü onlara böyle öğretiliyor, çünkü başka bir seçenekleri yok. 16 yaşında hayata bıraktığınız çocuklarınız erken büyümek zorunda kalıyor ne yazık ki... Kimi kez röportajlarda, kimi kez özel sohbetlerde Tuba'nın yaşadığı benzer korkuları başkalarından da o kadar çok dinledim ki... Şöhretin bir gün biteceğini bilirler ama hiç bitmesini istemezler. Ve o şöhret hiç bitmeyecek, hiç eksilmeyecek gibi yaşarlar. Öyle bir esir alınmış hayattır ki bu, başta da belirttiğim gibi bütün bencillikleri içinde barındırır. İnsana hiç kimseyi kendisinden daha çok sevme izni vermez. Bugün şöhretin zirvelerinde dolaşan bir hanım sanatçımız, "Ya bir daha sinema filmi ya da dizi çekemezsem? Ya teklif gelmezse?" diye diye bir dolu korkular yaşadı zamanında. O korkularla saçma sapan bir evlilik yapmaya kalkıştı. Kendince en zengininden, en asilinden bir koca adayı da buldu. Kendinden vazgeçmeye bile hazırdı, garantili bir hayat için... Sonra çok kısa bir dönemde güzel bir teklif aldı, her gün ondan söz edilir oldu. Ve yerlere inmiş gururu anında şaha kalktı, o güne kadar gözlerinin içine baktığı adamdan bir anda ayrıldı. Çünkü yıldızlar yeniden parlamaya başlamıştı. İşte böyle... Bilmem anlatabildim mi; şu şöhretli olma halini...
|