|
|
Oyunculuk yapmak tıpkı regl olmak gibi
Ekşi Sözlük gibi anonim ve asabi bir ortamda bile Fikret Kuşkan için tek bir kötü yorum yok. Aksine onun için hep saygı yüklü cümleler dolu. "Bunun yanıtı hayat hikayemde" diyen Fikret Kuşkan, geçen ay Esquare dergisine kendisine ve oyunculuğuna ilişkin ilginç açıklamalarda bulundu. İşte Kuşkan'ın ağzından hayat hikayesi....
* Bana gösterilen sevgi ve saygının yanıtı, sanırım hayat hikayemde gizli. Herkes kadar sancılı bir çocukluk geçirsem de; ahlak ya da etik diyelim, benim bütün bedenime yayılmış olan bir şeydi. Benim duruşum beni yarattı. Belki taviz vermeyen, yuvarlak kelimeler kullanmayan bir adam olduğum için. Belki de hayata dürüstçe ve elimden geldiğince kaldığım yerden -kaç defa kafam patlarsa patlasın kaldığım yerden- devam ettiğim ve direndiğim içindir. Bence samimi buldular.
'SENİN MAYAN BAL' * Yaptığım her şey çok samimiydi. Belki tohumdan ileri geliyor, ben de düşündüm çok. Çünkü çok dürüst ve temiz bir ailede büyüdüm ben. Babamın ve annemin genleri çok sağlamdı o anlamda. Annem bana 'senin mayan, özün bal' derdi. 'Birilerininki gibi yoğurt değil. O yüzden korkma. Ne yaparsan yap kötü yapmayacaksın, ben bunu biliyorum' demişti. Sanırım ben de öyle yaptım. Mesela çöpçü olsaydım da işimi çok iyi yapan bir çöpçü olurdum. Sokakları pırıl pırıl yapmak için uğraşır didinirdim. İşte belki de bu yüzden seviliyorum.
* Neden hala bunalımlarla uğraşıyorum? Oyunculuğun temelinde yatan bir sıkıntı bu... Hamilelik dönemi duygusu, doğurganlık hissiyatı... Kadınlardaki regl durumu... Oyuncuların kadın erkek fark etmeksizin yaşadıkları içsel travma. Şu anda oynamakta olduğum bir karakter, hazırlanmakta olduğum bir başka karakter var. Onların bende izleri ve travmaları var. İçimde akıyorlar. Zaman zaman 'stop' düğmesine bassanız bile o gizliden gizliye doğal akışını sürdürüyor.
* İşini yapıp ortadan kaybolmayı seçen bir adamım ben. Çocukken de böyleydim. İşimi yaparım, sonra ortadan bir iki sene kaybolurum, kafama esince çıkıp bir şeyler yaparım, sonra yine çekip giderim. Mağarada yaşayan, ancak çok acıktığında çıkıp bir koyun kapıp yine mağaraya çekilen vahşi bir adama benzetiyorum kendimi ben.
'CESETLERİ TOPLAMALIYIZ' * Bir oyuncunun duruşuyla, hayat hikayesiyle, dünya görüşüyle de konuştuğunu öğrendim. Ben de bilmiyordum; zaman içinde yaşayarak öğrendim bunu. Çizgimden taviz vermeden, duruşumu bozmadan, arkamda hiç ceset bırakmadan yaşayarak... Bir arkadaşım demişti bunu bana: Arkanda ceset bırakma. O cesetler toplandığı zaman daha rahat uyunabiliyor gerçekten. Cesetleri ellerimizle gömmemiz, öpüp okşamamız, pamuklara yatırmamız gerekiyor. İşte o zaman çok huzurlu, dingin olabiliyorsunuz.
* Hayatın önemli gerçeklerini sokakta öğrendim ben. 20 yaşlarında bir abi gelmişti yanıma; 'Napıyon len?' dedi. 'Fındık fıstık satıyorum' dedim. Bir tane geçirdi bana, ben bir yana tezgah bir yana... Nerede durmam gerektiğini, nerede durulmayacağını işte orada öğrendim.
'KİNSKİ'YE HAYRANIM' * 10 yıl sonrasını şimdiden görebiliyorum. Nasıl 20 yıl öncesinden bugünü görebildiysem... Eski tanıdıklarım bana 20 yaşında ne yapacağımı söylediysem onların hepsini yaptığımı söylüyor. 20 yıldır kendimi takip ediyor, tartıyorum. Öğretmen öğrenci gözüyle bakıyorum. Her yaptığım çalışmada da kendimi puanlıyorum. Performansım hep aynı olmuyor. Mesela '9' filminde kendime 100 üzerinden 75 vermiştim. 'Babam ve Oğlum' 85, 'Mustafa Hakkında Herşey' 80.
* En büyük oyuncular bile dışarıdan bir göze, yönetmenin onu yönlendirmesine ihtiyaç duyar. Oyuncu yükseltebilir, oyuncu düşebilir. Yönetmen balanstır, onu dengelemek zorundadır. Hayatımda en sevdiğim aktörlerden biri de Klaus Kinski'dir. Onun pençesinden yönetmen almak istediklerini alır. Benim de sinemadaki performansım yönetmenimle ilgili bir şey.
* 30 yaşında şunu keşfettim ben; bir oyuncu değil de bir bilim adamı olsaydım daha mutlu olabilirdim. Bu işi yaptığım için bu hayatı yaşıyorum. Sevdiğim için değil! Yoksa ben de tekneme binip kafama göre belgeseller çekmek isterdim. Bilim adamı olmak isterdim küçüklüğümden beri. Yoksa yaptığım hiçbir şey hata değil. Ama tiyatroyla tanışınca öbürü zor geldi belki de...
|