Denizaltıcıları anmak!..
Başbakan Celal Bayar'a ulaştırılan notun sağ üst köşesinde "17 .1.1938" tarihi yazmaktadır:" Yeni dört denizaltı gemimiz için bulduğumuz isimler şunlardır; 1) Saldıray, 2) Batıray, 3) Atılay, 4) Yıldıray. Bunların manalarını izaha bile hacet olmadığı kanaaatindeyim. Manaları, som türkçe olan bu kelimelerin kendisindedir; yani saldıran, batıran, atılan, yıldıran." Haliç'de Valde taşkızaklarında yapılan Atılay denizaltısı, 1939 yılının 19 Mayıs günü, Donanma komutanı Amiral Şükrü Okan'ın eşi Nadire Okan'ın "Atılay sana muzafferiyetler, muvaffakiyetler dilerim" sözünün ardından şampanya şişesinin baş tarafına vurulup kırılmasıyla denize indirilir. Atılay'ın sessiz dünyaya ilk kez "merhaba" dediği gün Bandırma vapuru yolcularının, 1919 yılının 19 Mayıs günü Samsun'da karaya adım atışlarının yirminci yıldönümüdür. Ve üç denizaltıyla birlikte Atılay'ın da adını koyan Mustafa Kemal Atatürk'tür.
BELKİ BİR UMUT 14 Temmuz 1942'de, Üsteğmen Fahir Karayel, Çanakkale Boğazı'nın Ege Denizi çıkışında saat 20.30'da gördüğü battı şamandırısına "belki bir umut" diyerek yaklaşır. Boğaz'ın Morta yakınlarında dalan Atılay'ın geri dönmeyişiyle yüreklere düşen ateş, denizaltının battı şamandırısının bulunduğu haberinin duyulmasıyla yangına dönüşür. Komutanlığını Binbaşı Sadi Gürcan'ın yaptığı Atılay 39 denizciyle batık gemiler mezarlığı olan Çanakkale'deki yerini alır. Hamiyet Yüceses'in ardından ünlü "Makber" şarkısını söylediği eşi "Elektrikçi Başçavuş" Fethi Yüceses de, Atılay'da görev yapan denizaltıcılar arasındadır! Atılay, batan ilk denizaltımızdır. Ayhan Hünalp'in, 1953'de Dumlupınar'ın batışının hüznüyle yazdığı "Teğmenim" adlı şiirde, bu iki denizaltı birlikte anılır: Gemilerin de kardeşliği vardır Teğmenim Gemilerin de kaderi vardır Şimdi biz omuz omuzayız Birimiz Atılay birimiz Dumlupınar Bir siperde iki Mehmet gibiyiz Deryalar içinde maviler üstünde. Ama, denizde ölen ilk denizaltıcılarımız Atılay'da görev yapanlar değildir!.. Oruçreis, Muratreis, Burakreis ve Uluç Alireis denizaltılarının mürettebatları, 1941 yılının 23 Haziran günü, denizaltıları İngiltere'den almak üzere bindikleri Refah vapurunun batırılması sonucu ölürler. Refah vapurunun bordalarına ve güvertesine, İkinci Dünya Savaşı'nda tarafsız bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti'- nin bayrağı çizilir. Yaşlı gemi demir alışından beş saat sonra, saat 22.30'da bilinmeyen bir denizaltı tarafından torpillenir. Ancak bir cankurtaran sandalı denize indirilebilir. Denizcilerle birlikte İngiltere'ye gitmekte olan yirmi bir havacı da suya atlamak zorunda kalır.
167 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ Refah'ın battığı haberi, yirmi sekiz kazazedenin bindiği sandalın karaya ulaşmasıyla duyulur. Otuz altı saat geçmiştir aradan. Havadan ve denizden yapılan aramalarda dört kazazede daha kurtarılır. Refah, 167 insana mezar olur!.. Vapurda yeteri kadar cankurtarma sandalının bulunmayışı suçlamalarına Mersin liman reisi Zihni Koçak, şilebdeki cankurtaran sandallarının mürettebat sayısından fazla olduğunu, binecek subay, astsubay ve er miktarının gizli tutulup, kendilerine bildirilmediğini söyleyerek karşı çıkar. Mahkeme, kafile kumandanı Yarbay Zeki Işın ile şilebin kaptanı İzzet Dalgakıran'ı "Bir kaza vukuunda kafilenin ne suretle hareket edeceğini, geminin içinde ne gibi tahlisiye vasıtalarının bulunduğunu; mevkilerini öğretmek ve yüzme bilen bilmeyenleri ayırıp ona göre tertibat aldırmak ve her şahsın hareket tarzını tayin eylemek gibi gerekli vazifelerden hiçbirini yapmadıkları" gerekçesiyle suçlu bulur. Zeki Işın ve İzzet Dalgakıran boğulanlar arasındadır! Refah faciasında canını kurtarmayı başaran otuz dört insandan biri de Astsubay Kemal Dağaşan'dır. Şanslı denizci kazadan sonra Atılay denizaltısında görevlendirilir... Ve Dağaşan, 14 Temmuz 1942'de, bir daha hiç ayrılmamak üzere bir yıldır ayrı kaldığı arkadaşlarının yanına doğru dalar, gider.
|