Barış'ı çok özlüyorum!..
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından, bayraklarla donatılan konsolosluk binalarının yanından geçen Rikkat Hanım, ellerinden tuttuğu iki oğluyla birlikte, Cihangir'deki evlerinden Taksim Parkı'na doğru yürümektedir. İki çocuğu da savaş yıllarında doğmuştur Rikkat Hanımın. Bu yüzden, eşi İsmail Hakkı Beyle ilkine Savaş, ikincisine Barış adını koyarlar. Büyük oğlu Savaş bayrakları göstererek sorar: "Bugün bayram mı anne?"" Hayır" der, Rikkat Hanım: "Barış Günü"Bu yanıt üzerine Savaş kardeşine döner: "Sana oyuncaklarımı vereyim adını bana ver"Barış kabul etmez ağabeyinin teklifini ve o gün, iki kardeş ilk kez kavga ederler!.. Savaş yıllarının getirdiği yoksulluk yüzünü güldürmez Barış'ın. Öğrenciliği de çocukluğu gibi pek parlak geçmez. İkmale kaldığı fizik, kimya, matematik gibi fen dersleri yaz tatillerini zehir eder. Orta okul son sınıfta kaldığı dersler arasında müzik de vardır!... Soyadına takılır arkadaşları: "Manço". Fatih tarafından Anadolu'dan sürülen Karamanoğulları'ndan Balkanlar'a yerleşenlere yöre halkı "Manço" diye seslenir. Belki de yüzyıllar süren bu özlemdir, Barış Manço'nun şarkılarının buram buram Anadolu kokmasının nedeni. Bir Anadolu ozanıdır Barış Manço. Orkestrasına "Kurtalan Ekspres" adını koyar. Siirt'in bir ilçesidir Kurtalan ve Güneydoğu'da tren yolunun ulaştığı son istasyondur. Bu konuda, Cemal Süreya'nın yaptığı şu değerlendirme çok önemlidir:"Barış Manço'nun resim sanatındaki karşılığı Bedri Rahmi Eyüboğlu'dur. Onun gibi çorap deseni tutkunu. Ama yine onun gibi oradan mutlaka bir şeyler çıkarmasını bilir. Bütün bunlar bir arınma da getirmiştir Barış Manço'ya. Zaman zaman, daha doğrusu büyük bir geniş zaman içinde, bir minyatür saflığı da kazanabiliyor. Dünyada olanı biteni izleyen bir sanatçı. Kopyacı değil. Rahatça yaratıcı diyebileceğimiz bir uyarlama gücü var. En uzak ülkedeki hafif müzik ya da pop girişimini yüzyıllar öncesinin Anadolu duyarlığıyla iç içe geçirip bugün için hazırlanmasını biliyor. Fırsatçılığını da o naif, o minyatürleşebilir tavrıyla bağışlatıyor." Ölümünden kısa bir süre önce katıldığı bir televizyon programında şunları söylemiştir Barış Manço:" Türkü çok büyük bir coğrafyada söylenir. Herkes doğru bildiği kadar okur. Her isteyen, her istediği gibi türkü söyler. İçinden nasıl geliyorsa öyle okur. Güney Anadolu türküsü ile Balkan türküsü aynı değildir. Bir tek türkü yoktur. Gönlümden ne geçiyor, dilimden ne geliyorsa öyle okurum. Bu yasaklanamaz. Yasaklamak yasaktır!.." Barış Manço, geçmişi tanımayanın, bugünü anlamayanın yarını kuramayacağına inanır. Antika eser tutkunluğu da içinde yaşadığı yüzyıla uyum sağlayamayışının dışa vurumudur. Bu yüzden, bir müzeyi andıran evindeki çalışma odasında televizyona, müzik setine ve videoya yer yoktur. Nikahına faytonla giden tek sanatçı da o değil midir? Bunu reklam olsun diye değil, içinden geldiği için yapar. Ne de olsa o, yaşamının her anıyla kalıpları kıran bir sanatçıdır. "Lampaya püf de" şarkısının TRT denetim kurulu tarafından yayınlanmasına izin verilmeyişiyle de yasaklardan payına düşeni almıştır. Kurul erotik bulur söz konusu şarkıyı. Bunun üzerine aynı şarkı sözleri kaldırılarak bir kez daha kurula sunulur. Sonuç değişmez!.. Şarkı yine erotiktir. "Nasıl olur, sözleri yok ettik?" diye çıkışan Barış Manço'ya ağzının payı verilir: "Gitarist şarkıyı erotik çalıyor!.." Barış Manço'nun 1 Şubat 1999 tarihinde ölmesi son derece anlamlıdır. Çünkü, o gün "Ülkücü" Mehmet Ali Ağca'nın gazeteci Abdi İpekçi'yi öldürüşünün 20. YıldönümüdürŞu rastlantıya bakın ki, Abdi İpekçi adına konulan bir "Barış" ödülü vardır!7'den 77'ye herkesin sevgisini kazanmış nadir sanatçılardan biri olan Barış Manço'yu, bir gün bu ülkede "Kitap Kurtları Vadisi" filminin çekilmesi umuduyla bir şarkısındaki sözüyle analım:"Silahla mertlik olmaz Osman!.."
|