| |
|
|
'TV dostu' aydın aranıyor
Geçen gün bir radyo programına rast geldim. Bir psikolog kadın televizyondan yakınıyordu: Zararlıymış. Çocukların iki saatten fazla izlemesi kötüymüş. Üstelik o iki saat gün içine yayılmalıymış. Peki TV niye zararlıymış? Çünkü sosyalleşmeyi ve iletişimi engelliyormuş. Programda yer alan aklı başında bir kişi sordu: "İyi de çocuklar TV, internet, mesajlaşma yoluyla da sosyalleşmiyor mu?" Psikolog hanımın kem küm ederek verdiği cevap şöyledi: "Evet, tabii, bu yeni tür bir sosyalleşme ama ben eskisini kastediyorum."
Bu ülkede aydın sayılmanın ilk şartı haline geldi TV'yi ve diğer iletişim araçlarını 'böyle' eleştirmek. Duyan da eskiden çocukların olağanüstü bir sosyalleşme yaşadıklarını... Ama şu kahrolası TV yüzünden bunun artık mümkün olmadığını sanır. Ben size 1960'larda nasıl sosyalleştiğimi (!) anlatayım. Okuldan çıkıp eve gelirdim. Önlüğü, çantayı fırlatıp kendimi sokağa atardım. Sokağa çıkıp da ne yapardım? Tahmin edeceğiniz şeyler... Futbol, misket, saklambaç oynamak. Mahallede oturan üç beş arkadaşla lak lak etmek. Pazar günleri sinemaya gidilirdi. Ben ilkokuldayken eve gazete girerdi ama ben 'Resimli Bilgi Ansiklopedisi'ni okumaya meraklıydım. Bazen komşuya, bayramlarda da aile büyüklerinin elini öpmeye filan giderdik. İşte bu kadar! Psikolog hanımın o çok beğendiği, çocuğun eski tip sosyalleşmesi bundan ibaret! Şimdi öyle mi? TV çocuğu dünyaya açıyor. Aile ve okul ortamında öğrenemeyeceği bin bir şeyi (olaylar, haberler, espriler, ilişki biçimleri) TV'den hızla kapıyor. Benim 50 arkadaşım varsa, günümüz veledinin 500 arkadaşı var. Psikolog hanım, bir de "Dört yaşındaki kızım manken gibi yürüyor, onları taklit ediyor" diye yakınmaz mı! O an koptum. Çocuktan anlamayan, onda kendi nevrotik katılığını görmek isteyen bir psikolog! Terzi kendi söküğünü dikemezmiş. Arkadaşlar; böyle bilim yapılmaz! Bizim, demode fikirlerini ve takıntılarını, TV'ye yansıtanlara değil... Onu gerçekçi, nesnel ve sakin biçimde inceleyecek uzmanlara ihtiyacımız var.
|