Hüsrev Hatemi: Hüseyin'de eleştirdiğim lay lay lom müzik zevki -2
- İlk önce Hüsrev Bey evlenmiş. Peki Hüseyin Bey ikiziniz evlendiğinde neler hissettiniz? - Hüseyin H.: Yalnızlık hissettim çünkü iki sene sonra da rahmetli abim evlendi. Ben Göztepe'deki evde yalnız kaldım, o yıllar benim için bunalımlı oldu. - Hüsrev H.: O dönemde birader şezlongta yan gelerek Kayış Dağı'na bakar ve "Karşımda Kayış Dağı göğe kar püskürüyor, güneş karları yer yer kürüyor" şiirini yazardı.
EŞLERİMİZ BENZEMİYOR - Eşleriniz birbirine benzer mi? - Hüsrev H.: Hayır. - Hüseyin H.: Anlaşırlar ama fiziki olarak da karakter olarak da farklıdırlar. - Hüsrev H.: Bana ve biradere benzeyen, içe dönük olan benim hanım. Fransız kültürüyle yetiştirilmiş, Fransız lisesine gönderilmiş. Bir zamanlar Fransızca olarak herkesi ciddiyete davet ederdi, şimdi Fransızca tabir kullanmıyor artık. Kezban Hanım daha dışa dönüktür ama anlaşmama diye bir şey yoktur. Fizik olarak benim hanım esmer, Kezban Hanım sarışındır. - Hüseyin H.: Kezban dışa dönük, çok hareketlidir. Biraderin eşi onun bazı davranışlarını anlatırken şunu söylemişti: "Sabahları evden çıkmadan önce cüzdanından, kendisine verilmiş reddedemediği yıpranmış paraları ayıklar 'Al bunlar sana ikramımdır' diye bana verir." Kezban da "A ne kadar benziyor, o da aynısını yapar" demişti.
- Peki genel olarak aynı tip kadınlar mı çekerdi sizi? - Hüsrev H.: Şiir, müzik zevkimiz gibi o da farklıydı. Birader hep dışa dönük seçerdi. Ben daha kırılgan daha içe dönük bir tiptim. Şakacılık bunun tedavisi için geliştirildi. Ben hep içe kapanık tipler bulurdum. - Hüseyin H.: Bunlar bizim flört ettiğimiz manasında değil, hiç öyle bir maceramız olmadan üniversiteyi bitirdik. Bunlar ilkokul, ortaokulda uzaktan seçmeler. Birader ben içe dönüğüm der ama o evlenme teklif etme cesaretini benden çok önce gösterdi. - Hüsrev H.: Demek ki insan öyle bir noktaya geliyor ki, çok şiddetli sıkıntı zirvesine çıktığı için oradan inişe geçmek istiyor. - Hüseyin H.: Ben mesela bir olay hatırlıyorum ve kendime kızıyorum. Demek ki bir kızdan ilk defa duygusal bir söz duyduğum için o kadar şaşırdım, bocaladım ki çok acayip bir kendimi müdafa cümlesi ile kızcağızın bütün romantizmini perişan ettim. - Hüsrev H.: Bunu ben de bilmiyorum. Kayıtlara geçmesin ama psikiyatri seansında değiliz çünkü. - Hüseyin H.: Yo geçsin, ne olacak. Hukuktan yeni mezundum ve asistan olmuştum, sınıf arkadaşlarımdan bir kız vardı. Mezun olup asistan olmamdan üç ay sonra da o kızcağız mezun oldu. Artık memleketine gidecekti, mezun olduğunu bildirmeye fakülteye geldi. Sonra birlikte Mercan Yokuşu'ndan yürüyüp Kadıköy vapuruna bindik. - Hüsrev H.: Eyvah neler anlatıyor! - Hüseyin H.: Vapura bindikten sonra "Mezun olmama rağmen memlekete gittiğime sevinemiyorum, memlekete gitmekten üzüntülüyüm" dedi. Ben de "Niye?" diye sordum. "Sizin gibi bir arkadaştan ayrılacağım için" dedi. Buna karşı ben birdenbire o kadar kıpkırmızı oldum, bocaladım ki şu acayip mukabeleyi yaptım; "Ölmüyorum ki!" dedim. Kızın tüm duygularının tuz buz olduğunu sonradan tahmin ettim.
- Siz Hüsrev Bey'in içe dönüklüğünü yıkmaya çalıştınız mı? - Hüsrev H.: Beni çok dertli gördüğü zaman durumumu dalga ile tedavi ederdi. O sırada onun o tip dertleri yoktu, sonraki dönemde ben de "Sen tabii evlenemezsin çünkü çarşaflı Bridget Bardot arıyorsun" derdim, yani şakayla terapi yolunu ondan ben devralmıştım. Çünkü ben evlenmiş, daha istikrarlı bir duygusal hayata kavuşmuştum.
- Yaşınız ilerledikçe ve ayrı ayrı aileler kurdukça birbirinizden farklılaştınız mı? - Hüseyin H.: Çok değil, yani temel fikirlerde ayrılmadık. Mesela o da hiçbir zaman üçkağıtçı olmadı. Ben de olmadığımı zannediyorum.
- Kendinize özgü bir konuşma tarzınız var. Bu konuşmanızdan dolayı hiç zorluk yaşadınız mı? - Hüseyin H.: Tek bir ağlamamı hatırlıyorum. Coğrafya öğretmenimiz sinirli bir yapıya sahipti, derste beni kaldırdı ve soru sordu, doğru cevaplamama rağmen öyle bir laf ettiki benim içimde büyük acı bıraktı; "Duyamadım, yüksek sesle konuşsana, söylediğinden bir şey anlamıyorum" dedi. Biz de çekingeniz, gene duyulur şekilde anlatmaya çalıştım, doğru söylediğime falan bakmayıp, tipimize galiba gıcık olduğu için birden bire "Gençlik trene binmiş gidiyor, siz iki kardeş de topal eşekle gençliğin arkasından yetişmeye çalışıyorsunuz" dedi. Bu söz beni çok acıttı ve de herkes güldü.
HİÇ DANS ETMEDİK - Hüseyin Bey galiba kardeşiniz evlilikte olduğu gibi torun konusunda sizden önce yol almış... - Hüseyin H.: Tek oğlum Ali geçen sene evlendiği için daha torun yok, evet. - Hüsrev H.: Benim de sosyolog olan kızım bu sene evlendi. Güney Afrikalı, Johannesburglu, ekonomi doktorası yapan Bruce adında bir damat sahibiyim. Enteresan, dans sevmemesi alkolle alakası olmaması bakımından bundan elli, altmış sene önceki İstanbul'da yetişmiş gibi bir çocuk. Ama dini gayeyle değil. Bizim kızla tanışmadan önce de başlayan bir alkol ilgisizliği var.
- Sizlerin dansla arası nasıl? - Hüseyin H.: Ben ömrümde hiç dans etmemiştim ama dört, beş senedir bazı düğünlerde, adet yerini bulsun diye halay benzeri bir şeyler yapmaya çalışıyorum. - Hüsrev H.: Ama halay da oynasa Ankara oyun havası oluyor, düşünün. - Hüseyin H.: Birader de Bodrumlu hanımların düğünlerde oynaması gibi çok ciddi, "Yaklaşma yakarım" ifadesiyle, hiç gülmeyerek, sadece parmaklarını hareket ettirerek oynuyor.
- Ama katıldığınız davetlerde eşlerinizle dans ediyorsunuzdur herhalde değil mi? - Hüseyin H.: Eşimle de dahil ömrümde hiç dans etmedim. - Hüsrev H.: Biz de hiç dans etmedik. Kızımla Bruce da bu yıl yapılan düğünlerinde hiç dans etmediler. Bütün davetliler dans etti, gelinle damat "Biz dans sevmiyoruz, dans etmemeye karar verdik" diyerek dans etmediler.
|