İyimser misiniz kötümser mi?
Türkiye son yirmi yıldır ciddi bir iyimserler-kötümserler çekişmesi yaşıyor. Ülkenin dünyaya açılma çabalarıyla birlikte bu çatışma da şiddetlendi. Yapısal bir değişimden geçen toplumun yaşadığı çalkantıların sonucunda olumlu bir noktaya mı varacağız yoksa olumsuz bir noktaya mı? Çok ciddi bir dönüşümden geçerken, bu maceranın her adımını hem iyimser bir bakış açısıyla hem de kötümser bir bakış açısıyla değerlendirmek mümkün. Şu anda içinde bulunduğumuz durumu kapkara bir tablo olarak anlatabilirsiniz. Söylediklerinizin çoğunda belki de hepsinde haklı da olabilirsiniz. Aynı durumu çok parlak bir tablo olarak anlatmak da mümkün. Bu anlatım da tümüyle haklı olabilir. Çünkü bir değişimden geçerken olumlu ile olumsuz kaçınılmaz olarak içiçe yaşanıyor. Peki, böylesine çelişkilerle dolu bir durumu gerçekçi olarak nasıl değerlendirmek gerekir. Hangi yöne doğru yolumuza devam edeceğimize karar verebilmek için nasıl bir ölçü kullanmalıyız. Galiba bunun en iyi yolu, içinde bulunduğumuz şu ana bakarken, nerden geldiğimizi ve nereye doğru gitmekte olduğumuzu saptamak. Nelerin değiştiğini, nelerin değişeceğini ve bu değişimlerin yarattığı ve yaratacağı sonuçları anlamak. Bunu yaparken de, objektif ölçüleri bir yana bırakarak kendi siyasi hesaplarıyla durumu olduğundan daha karanlık ya da olduğundan daha aydınlık göstermek isteyenlerin çıkarcılığını da iyi farketmek. Her değişimin, birçok insanın ya da örgütün iktidarını sarstığını iyi anlamak. Bizi kandırmak isteyenlere imkan vermemek için hem içinde bulunduğumuz anı hem de önümüzdeki yolu açıkça görebilmemiz gerekiyor. Bunun için de iyimserlerle kötümserlerin tezlerini objektif biçimde tartışmamız gerektiğini düşünüyoruz.
*** Tartışmak gerekir ama durumu tartışmak "mantıksal" bir duruş... Biz ise genellikle "duygusal" tepkiler veren bir toplumuz... Üstelik, süreç olarak nerden gelip, nereye gittiğimiz konusu da bizim için biraz lüks... Bizler "süreci" değil mevcut anı veri olarak alırız... O an durum bize hangi duyguyu veriyorsa, bütün hayatı da o duyguyla açıklarız... Bizde "bilanço" yoktur, anlık "enstantaneler" vardır ve o anlar "bilanço" olarak kullanılır...
*** "Kötümser"liğin daha kolay olduğu da söylenebilir... Örneğin, insanları bir eve dolduran garip televizyon programlarında, birbirini tanımayanların hemen kavgaya tutuşması, övgü yerine sürekli hakaret soslu bir eleştirinin fonu oluşturması da bunu gösterir. Belki bunu normal karşılamalı, çünkü "pozitif" bir duyguyu yaymak, çok daha derinlikli olmayı gerektirir. Mevcut durumu eleştirince, otomotikman kendine dolaylı bir "paye" veriyorsun... Halbuki olumlu bir yaklaşım, çaba sarfetmeden nemalanmayı önlüyor. Negatiften çok daha fazla laf üretmek mümkünken olumlu bir duyguyu köpüklendirme, oralardan tatlar çıkarma daha derin bir ifade ve duygu gerektiriyor...
*** Turgut Özal iktidarının hemen başlarında "muz ithal edersek batarız" diyenler vardı, halbuki Türkiye çok daha iyiye gitti... Gündem belirlemek, beklenti yönetmek gibi daha ziyade siyasal iktidarın sorumluluğu altındaki etkenler yanında, toplumun olan bitene daha objektif bakacağı bir genel iklime gerek var... Bu ne demek? Körleşmiş bir iyimser ya da kötümser olmamak... Mevcudu düne bakarak değerlendirmek... O değerlendirme üzerinden de yarını okumak... Ama galiba bu da sağduyu, soğukkanlılık, akıl ve mantık gerektiriyor... Eleştirerek coşmayı önleyen bir sürü engel yani...
|