Vur vur inlesin (2)
Size açık seçik soruyorum: Şu anda dayak yiyor musunuz? Çocukken çok dayak yediniz mi? Tabii ki yediniz de, kimden, niye dayak yediniz? Çocuğunuzu marizliyorsanız cennetten çıkma mikrobun bir yerinize kaçtığını ve tedavi olmanız gerektiğini düşünüyor musunuz? Geleceğin sahipleri olan gençlerin, geleceğe sağlam bir şekilde hazırlanmaları gerekir. Onları ufacıkken dövüp, hayatın indireceği darbelere hazır hale getirmeliyiz; böylece okulda, askerde, iş hayatında, evlilikte yiyecekleri dayaklara hazır olsunlar... Oğullarımızı bol bol tekmelemeli, yumruklamalıyız. İleride karılarına kızlarına nasıl davranacaklarını sıcak aile yuvasında öğrenmeleri yaşamlarını kolaylaştıracaktır. Diyelim bazı bozgunculara uyup çocuğunuzu dövmediniz, ileride dizinizi döveceğiniz kesin.
ÇOCUK DEDİĞİN DAYAK YER!.. Hüseyin Portakal denen bir eğitimbilimcisine göre 'çocuk gördüğü cezayı yaptığı bir hataya karşılık gibi almaz, bunu daha çok kendisine yönetilmiş bir düşmanlık sayabilir'miş. Saysa ne olur, saymasa ne olur. Yumruk kadar çocuk zaten, kodum mu yumruğu oturturum. Çocuk dediğin dayak yiye yiye hem dayağa alışacak, hem dayak atmasını öğrenecek. Yoksa ne evden çıkabilir, ne okula gidebilir, maça bile gidemez be! İleride evlense, dayak yememiş adam kendi çocuğunu eğitebilir mi? Milletvekilleri bile birbirine dayak atıyor Meclis'te. Çocuğu dövmeyelim, ileride bir milletvekili bile olamasın, değil mi? Aziz okuyucularım, görüyorsunuz ki artık uyandım. Ben çocuklara atılan dayağın kötü birşey olduğuna ikna edildim; kandırılmıştım! Çocuklara uygulanan saldırganlığın bize okulda öğretmen şamarı, askerde çavuş sopası, evde koca dayağı, polis falakası, elektrik işkencesi, cinsel şiddet, taciz, tecavüz, terör, linç, yargısız infaz olarak geri döneceğini düşünüyordum... Evde başlayan dayağın, hastalıklı bir toplumun, sorunlu saldırgan insanlar yığınının tohumlarını attığına inanıyordum... Yanılmışım... Yazıyı yazarken gerçekleri gördüm gerçekleri siz de görün! Ağzı olan konuşuyor. Diyorlar ki "Dayak attıktan sonra bir de özür dilemeyin. Ayıptır. Bir insanın canını acıtmak, sonra özür dilemek ikinci dayağa hazırlıktır." Bak bak sen! "Çocukları dövenlerin hasta olduğu düşünülmeli. Tedavi ettirilmeliler." Bak bak sen, yok yaaa.
DAYAK HAYATA İDMANDIR "Çocuklara uygulanan şiddetin en önemli boyutu, en vahim boyutu ilkokullardaki dayak olaylardır. Polisler gibi öğretmenler de eğitilmeli." Yok deve... Ne yapacağız yani? Şimdi de öğretmenleri mi taşıyacağız klasik müzik konserlerine? Ağzı olan konuşuyor... Hüseyin Portakal denen narenciye diyor ki: "Bir toplumda şiddet ve saldırganlığın kuşaktan kuşağa geçen bir davranış kalıbı olmasını önlemek için, önce ailede ve okulda çocuklara uygulanan şiddet ve baskının kaldırılması gerekir. Saygı görmeyen çocuk, saygı göstermiyor, gösterdiğiyse, klasik eğitimin koşulladığı ikiyüzlülük oluyor. Otorite çocuğu yalnızca toplumsal davranış biçimlerine zorlamaz; birçok eski ve çarpık inançlar, zamanaşımına uğrayıp değerini yitirmiş toplumsal eğilimler de otoriter yoldan ve eğitim adı altında çocuğa aktarılır." Bak sen bak, Sayın Portakal neler de biliyormuş! Ben artık gerçekleri görüyorum, bu yazıyı yazmak içimi aydınlattı! Çocuklarınızı evde hafif hafif döverek yaşama hazırlayın. Nasıl olsa pata küte herkesin birbirine kıyasıya vurduğu bir yaşamın ortasında bulacaklar kendilerini. Hayata idmanlı atılsınlar. Vurun, gözlerinin yaşına bakmayın... Ağaç yaşken eğilir, vurun... Çocuğunu dövmeyen dizini döver... Basın sopayı. Vurun... Vurun... Vurun... Vurun... Vurun... muhabbet
|