|
|
|
|
|
|
Terör onu Londra metrosunda yakaladı
İngiltere'deki terör saldırılarında sağ gözünü kaybeden Okan Doruk yaşadıklarını anlattı.
Okan Doruk İngilizcesini ilerletmek için Londra'ya gitmenin hayalini kuruyordu. Vizesini büyük zorluklarla alan genç adam altı ay boyunca şehrin keyfini sürdü. 7 Temmuz 2005'te Londra metrosundaki patlamada hayalleri kabusa dönüştü. Şimdi İstanbul'da bu acı olayı unutmaya çalışıyor.
Beni en çok üzen hayalimin tam bir kabusa dönüşmesi
Temmuzda Londra'da gerçekleşen patlamalarda yaralanan ve sağ gözünü kaybeden Okan Doruk hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalışıyor. İngiltere'ye dil öğrenmek için giden Doruk umutlarının bıçak gibi kesildiğini anlatıyor.
Yabancı dilinizi geliştirmek için büyük umutlarla gittiğiniz, yıllardır düşlerinizi süsleyen ülkede bir sabah terör kurbanı olacağınız aklınıza gelir miydi? 7 Temmuz'da Londra'daki metroda gerçekleşen patlama, işte akla gelmeyecek bu senaryoyu gerçeğe dönüştürdü. Onlarca kişinin yanı sıra 24 yaşındaki Gamze Güloran'ın hayatını kaybetmesine neden olan bu terör olayından 26 yaşındaki Okan Doruk yaralı kurtuldu. Ama büyük düşlerle gittiği Londra, bu olaydan sonra Doruk'un hayatında bir kabus kent olarak kaldı. Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümü'nü bitirdikten sonra bir cam firmasının satış bölümünde çalışmaya başlayan Okan Doruk, iş hayatında İngilizce'nin çok önemli olduğunu düşünüyordu. İngilizcesini geliştirmeye karar verdiğinde bunu en iyi Londra'da yapabileceğine karar verdi. İşinden ayrılarak İngiltere'de dil kursuna gitmek üzere vize için İngiliz Konsolosluğu'na başvurdu. Doruk, aslında her şeyin trajik başladığını anlatıyor: "Baştan belli etmişler bana ama anlayamamışım. Çünkü özellikle vize konusunda büyük problemler yaşadım. İstanbul'daki konsolosluk bombalandığı için o dönem kapalıydı. Bu nedenle başvuru evraklarım Ankara'ya gitti. Sonra İstanbul'daki konsolosluğun açıldığını, Ankara'da İstanbul başvurularının yapılmadığını söylediler. Büyük zorluklarla evrakları İstanbul'a getirtmeyi başardık. Sonunda görüşmeye gittiğimde ise vize vermediler." Ama Okan Doruk yılmadı. İngiltere'ye gitmeyi kafasına koymuştu. Red cevabına rağmen bir hafta sonra vizeye tekrar başvurdu ve bu sefer almayı başardı. Aldığı cevapla çok mutlu olan genç adam İstiklal Caddesi'ni baştan sona ailesine ve arkadaşlarına telefonla bu müjdeyi vererek yürüdü. Şimdi "O sevincin sonunda çok kötü bir şeye dönüşeceği hiç aklıma gelmezdi" diyor.
'ALEV TOPUNU GÖRDÜM' Okan Doruk, 5 Ocak'ta İngiltere'ye ayak bastı ve St. Giles dil okuluna kayıt yaptırdı. Kendi deyimiyle her şey çok güzel başladı, dört dörtlük devam etti ve hiçbir zorluk yaşamadı. Altı ay boyunca çok mutluydu, 7 Temmuz perşembe gününe kadar... Her gün yaptığı gibi kaldığı evden çıkıp okulunun yolunu tuttu. Altı ay boyunca her gün kullandığı metroya ulaşmak için otobüse binmesi gerekiyordu. Ama otobüsü son anda kaçırdı. O da yürüyerek gitmeye karar verdi. Metro istasyonuna vardığında inanılmaz bir kalabalıkla karşılaştı. Zorlukla metroya bindi ama hava o kadar sıcaktı ki bir sonraki durağa yaklaşırken "Bari inip montumu çıkarayım" diye düşündü ama kalabalığı yarıp çıkamadı. Her zamanki gibi King's Cross metro istasyonunda inip başka bir hatta geçti. Kalabalıktan ilk metroya binmeyi başaramadı. Gelen ikinci metroya zorlukla kendisini attı. Sonrası ise adeta bir kabustu: "Metro ineceğim istasyonda durunca, hemen kapıdan çıkıp kalabalığın arasında kalmadan merdivenlere ulaşmak için ilk vagonun birinci kapısından girdim. Ama o gün aşırı kalabalık olduğu için geriye doğru ilerleyip son kapının önünde durdum. Hareket ettikten 25-30 saniye sonra önce boğazımda çok acı bir tat hissettim, inanılmaz yakıcıydı. Bir anda her yer karardı ve arkadan alev topu gibi bir şeyin geldiğini gördüm. İlk önce anlayamadım, hemen aklıma başka bir trenle çarpıştığımız geldi. Sonra o sıcağı hissedince bir bombanın patladığını anladım. O aşırı sesi hem hatırlıyorum hem hatırlamıyorum. Şimdi çok net hatırladığım tek şey ise patlamadan sonra suratımın kesildiğini hissetmemdi. Kapıda ve solumda patlayan cam suratımı kesmişti. Üstüm başım kan içinde kaldı, belki genzimde duyduğum koku da kan kokusuydu. Sonra yere düştüm, ortadaki demiri tuttum. O an 'Her şey buraya kadarmış' dedim, kendimle hesaplaşmaya başladım. Ölümden başka aklıma hiçbir şey gelmedi, kurtulacağımı düşünmedim bile."
'BİZİ KURTARACAKLAR' Doruk 5-10 saniye sonra kendi kendine "Kalk ayağa" dedi. Yerler üst üste insanlarla doluydu, kiminin bacakları kopmuştu, kimi yanmıştı. Herkes cep telefonunun ışıklarıyla birbirinin yüzüne bakmaya çalışıyordu. O sırada biri onu fark etti, telefonunun ışığıyla yüzüne baktı ve ağzından "Aman Allahım" sözcükleri döküldü. Genç adamı bir koltuğa oturttu. Doruk, o zamana kadar montunu çıkarıp tampon olsun diye yüzünü sarmıştı. Adam montun yetmediğini görünce kendi tişörtünü çıkartıp sardı. Sürekli olarak Doruk'u "Gelecekler, bizi kurtaracaklar, merak etme" diye teselli etmeye çalışıyordu. Okan'ın ağzından ise devamlı "Ben ölüyorum, ailem bir daha beni göremeyecek" cümleleri dökülüyordu. On dakika kadar bekledikten sonra arka vagonlara doğru yürümeye başladılar, yürümesine yardım etmek için Doruk'un kollarından bir adam daha tutmuştu. Trenin son vagonu istasyondan tam çıkmadığı için oradan dışarı çıkmayı başardılar. Sonra da kurtarma görevlileriyle karşılaştılar. İlk yardım ekipleri Doruk'un boynuna "Öncelikli" diye bir yazı yazdılar. Ama hala içeride çok kötü durumda olan insanlar vardı. İlk olarak onları hastaneye transfer etmek için genç adamı beklettiler. O anda genç adamın telefonu çaldı. Yengesi Sevda Tokgöz İstanbul'daki evinde otururken Londra'da patlamalar olduğunu duyunca hemen telefona sarılmıştı. Okan yengesine yaralandığını ama iyi olduğunu, merak etmemelerini söyledi. Ambulansa alınmak için beklerken yanına bir doktor ve polis geldi. O an kendini kaybetmeye başladığını hissetti ve doktorun "Hastayı kaybediyoruz" dediğini duydu. Apar topar ambulansa alınıp Royal London Hospital'a götürüldü: "Önce yüzümdeki sargıyı açtılar. Suratımın yarısı yoktu ama şoktan acısını fazla hissetmiyordum. Sadece sargıyı açtıklarında yanağımın üstünde bir şey olduğunu hissettim ama ne olduğunu bilmiyordum. Sonra adamın biri o yanağımdaki şeyi aldı ve gözümün olması gereken yere koydu. Meğer yanağımda duran şey gözümmüş. Göz çukurundaki bütün kemikler kırık olduğu için göz bebeğim dışarı fırlamış." Okan'ı ameliyata alan doktorlar bayıltmadan önce kendisine ellerinden geleni yapacaklarını ama gözünü almak zorunda kalabileceklerini söylemiş: "Bu sözlerle adeta beynimden vuruldum" diyor Doruk... Ayıldığında başında birinin Türkçe konuştuğunu duymuş; "Herhalde hayatımda Türkçe konuşmalar duyuyorum diye bu kadar sevinmemiştim. Sonra o kişinin Türkiye Büyükelçiliği'nden Zümrüt Somer olduğunu öğrendim. Bana her şeyin yolunda olduğunu söyledi ve telefonda babamla konuşmamı sağladı." Okan Doruk'un Zümrüt Somer'e sorduğu ilk soru gözünü alıp almadıkları oldu. Ve ondan gözünün alınmadığını öğrendi: "Bu rahatlamamı sağladı, en azından gözüm içeride diye düşündüm." Genç adam hastanede ameliyattan sonra geçirdiği üç günü hayatının en kötü günleri olarak kabul ediyor: "İki gözüm de kapalı olduğu için kör olduğumu düşündüm. Yapayalnız olmak da çok kötüydü. Sonra doktorlar gelip sol gözümde bir şey olmadığını, geçici olarak kapadıklarını söyleyince az da olsa rahatladım. Sağ gözüm içinse yorum yapamayacaklarını söylediler ama yerinden çıkan bir gözün artık iyi olmayacağını biliyordum. Sürekli olarak annemlerin, yeğenimin, kız arkadaşımın, insanların yüzüme bakamayacağını, artık kimsenin bana iş vermeyeceğini, her şeyin bittiğini düşünüyordum."
KRALİÇE ZİYARET ETTİ Okan Doruk, üç gün boyunca hiç uyumadı, gözünü ne zaman kapasa olay gözünün önüne geliyor, patlama anını görüyordu. Bu üç gün içinde sadece 15 dakikalığına uykuya daldığında patlamada yaralananları ziyaret etmek için hastaneye gelen ve uyuduğu için kapısından bakıp dönen Kraliçe Elizabeth'i de kaçırmış oldu. Patlamadan dört gün sonra ablası ve eniştesi Londra'ya yanına geldi. Onlar geldikten sonra kendisini biraz daha iyi hissetmeye başladı. Sonra retinasını kontrol eden göz doktorundan sağ gözünün artık görmeyeceğini öğrendi. Bu haberi aldıktan sonra odasına çıktı, ablasını, eniştesini, hemşireleri, herkesi dışarı çıkardı ve ilk defa bir saat bağıra çağıra, hüngür hüngür ağladı. Böylece uyuyakaldı. Uyandığında kendi kendine artık her şeyin daha iyi olacağı, bunu yeneceği sözünü verdi ve ondan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başladı. Ama bugün hiç de iyi yapmadığını, olayın gerçekliğini kabul etmemesinin, yeterince ağlamamasının, kendini kapamasının sonuçlarını şimdi çekmeye başladığını anlatıyor: "Ailemin, çevremin karşısında iyiymiş rolü yapıyordum. 'Çok iyiyim' düşüncesiyle yaşamam gerekenleri yaşamadım. Şimdi psikoloğun yardımıyla olanları kabullenmeye çalışıyorum. Çünkü o günleri ancak bu şekilde ardımda bırakabilirim." Okan Doruk İngiltere sevdasına bir gözünü verdiğini söylüyor. En çok da bir hayalin kabusa dönüşmesine üzülüyor; "Eylülde dönünce ailemin beni havaalanında karşılayacağını hayal ediyordum. Ama bu hayallerin hepsi bir anda bıçak gibi kesildi." Şu anda Yeditepe Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü'nde master yapan Doruk'un tüm tedavi masraflarını İngiltere Hükümeti üstlenmiş durumda. Ocak'ta bir kulak ameliyatı için Londra'ya gitmeye hazırlanıyor. Birkaç ay sonra yine Londra'da yüzünden bir estetik ameliyat daha olacak. İngiltere Doruk'a tazminat ödeneceğini açıkladı ama ne kadar bir ödeme yapılacağı henüz belli değil. Genç adam olayın üstünden altı ay geçmesine rağmen hala metronun yakınından geçemiyor, yerde raylar olduğu için İstiklal Caddesi'ne giremiyor, otobüse ve minibüse binemiyor. "Keşke otobüsü kaçırmasaymışım, keşke montumu çıkarmak için inseymişim, keşke gelen ilk metroya binebilseymişim" diyor ama keşkelerle yaşanmayacağını da biliyor. Şimdi olanları geçmişte bırakmak için savaşıyor, tüm terör mağdurları gibi...
Eylem BİLGİÇ
|
|
|
|
|
|
|
|
|