|
|
|
|
|
|
Kızımın ilk banyo macerası!
Bebeklerin yıkanması her zaman olay olmuştur. Hele ilk yıkanmaları... Bazıları "Göbeği düşene kadar bekleyin" derken, bazıları da "Göbeğe dokunmadan usulca yıkamanın hiçbir sakıncası yoktur" demekte ısrarcı davranır. Çocuk doğar doğmaz eve misafirler üşüşür; hemen de "Göbeği düştü mü?" diye sorarlar. Bu kesinlikle çok ama çok önemsenen bir durumdur. Hele bebek on günlükten fazlaysa ve siz daha göbeğinin düşmediğini söylediyseniz yandınız. Acayip bir şekilde yüz buruşturur ve "Niye ki acaba?" derler. Derken başka sorulara geçilir, geceleri ağlıyor mu, gazı var mı, size mi benziyor babasına mı, meme emiyor mu, iyi uyku uyuyor mu, günde kaç kere kaka yapıyor, çocuğunuzun doktoru kim?...
BEBEKLE TANIŞMA FASLI Tabii bir de sizinle ilgili sorular; doğum normal miydi sezaryen mi, normalse epiduralle miydi, kaç saat sürdü, sancılarınız çok muydu, doktorunuz kim, doğum nerede oldu, hamilelikte kaç kilo aldınız, on günde kaç kilo verdiniz, işe geri dönecek misiniz, şu saksıdaki çiçekleri kim getirdi ve bebek için bakıcı düşünüyor musunuz... İşte misafirler hep bu soruların yanıtını öğrenmek üzere gelirler ziyarete. Aslında sevimli bir yanı yok da değildir bu bebekle tanışma faslının. Bebek uyuyor diye fısıl fısıl konuşurlar mesela, mutlaka hediye getirirler, iyi dileklerini sürekli tekrarlar ve de bebeğin odasını mutlaka inceleyip ayıcıklı perdeleri beğendiklerini, mutlaka emzirmek için bir koltuk almanız gerektiğini söyler, sonra da bir çay içer giderler. Yani bizde öyle olmuştu. Kızım gazlı, ağlayan, geceleri uyumayan ve bu yüzden de gündüzleri ruh gibi dolaşmama neden olan bir bebekti. Bu yüzden de gelen giden için herhangi bir şey yapmayı akıl edemiyor, ayrıca kızıma vakit ayırmaktan ve aralarda kestirmekten başka hiçbir şeyle uğraşamıyordum. Bu yüzden de bizim eve kızımı ve beni görmeye gelen kim varsa kapı çaldığı anda ateşe konulan çayla yetinmek zorunda kaldı. Neyse gelelim biz banyo meselesine... Bizimki göbeği de geç düşenlerdendi, denize nazır bir bahçeye göbek kordonunu fırlattıktan hemen sonra banyo için hazırlıklara başladık biz de. (O zamanlar kordon kanını saklayan bankalar Türkiye'ye gelmemişti.) Tabii önce bir strateji planı belirledik. Çocuk nerede yıkanmalıydı? Banyo küçük ve beş yetişkin, bir küçük insanın sığabileceği büyüklükte değildi. Bebek odasında karar kılındı. Önce oda, geçen hafta sözünü ettiğim radyatör sayesinde bir beş derece daha sıcak hale getirildi. Tabii bu yaklaşık üç saat sürdü. Bu arada bütün bebeğin akrabaları oda kapasını açarak yeteri kadar ısınmış mı oda diye kontrole çalıştı. Ardından banyodan kovalar, maşrapalar bu odaya taşındı. Yere devasa bir naylon serilip üzerine pembe renkli bebek küveti ve filesi konuldu. Bebek şampuanları, bebek yağları güzelce komidinin üzerine dizildi.
YIKAMAK ANNEME DÜŞTÜ Ardından kaloriferin üstüne banyodan sonra giyilecek kıyafetler konuldu. Kovalar dolusu su getirilerek küvet dolduruldu. Derken eşim de bu önemli olayda bulunmak istediğinden ilk banyonun saati ileri kaydırıldı. O önemli an geldiğinde banyo termometresi bizler tarafından defalarca küvete sokulup çıkarılmak marifetiyle suyun sıcaklığının bir bebeğe uygun olup olmadığı ölçüldü. Annem dirsek sokularak da ısı derecesinin ölçüleceğini söylese de biz teknolojiye güvenmekte ısrarcı davrandık. Derken kameralar ve fotoğraf makineleri eşliğinde ilk banyo gerçekleşti. Tabii kızımı ben yıkamadım; annem yıkadı. O sıralar herhangi bir tarafa kaymasın diye yerleştirilen fileden çocuğu düşürebilirim ya da elimden kayar zannediyordum. Bizimkisi suyu sevdi; neşesi birden arttı; ondan sonra da zaten su konusunda iflah olmadı. Şimdi banyodan çıkarmamız gerektiğinde "su bitti" deyip olayı geçiştiriyoruz, biraz daha büyüdüğünde ne dememiz gerektiğini artık deneyimli anneler bana söylesin...
Ece Yerdeniz
|
|
|
|
|
|
|
|
|