Paris operasında din
Paris Operası'ndan Aziz Antuan'ı izleyenlere tanık olunca dünyanın gündeminde din olduğunu anladım.
Dünya gündeminin bir numaralı konusu "din" olunca sanatçılar durur mu? Onlar da gezegenin dört bir yanında bu temayla uğraşıyorlar. Ve içlerinden birisinin çalışması var ki, aylardır heyecanla bekleniyor, Paris basını "bu sezon görülmesi gereken tek bir gösteri varsa o da budur" diye yazıyordu: Gelmiş geçmiş en önemli yönetmenlerden birisi olan Bob Wilson dini sorgulayan bir opera sahneye koymuş, bunu gospel gibi "manevi" bir müzikle anlatmaya karar vermiş ve bu tarzın en önemli ismi Berenice Johnson'la işbirliği yapmış. New York Times'ın "asrın en büyük figürlerinden biri" olarak nitelendirdiği Bob Wilson, 60'lı yaşlarını süren Amerikalı bir yönetmen. Scala'dan Metropolitan'a dünyanın en önemli sahnelerinde geleneksel sahne düzeninin dışına çıkartarak devrim yapıyor. Wilson, "Aziz Antuan" için dünyanın en iyi zenci seslerini seçmiş ve içinde yaşadığımız bu zor zamanlarda, dinin hayatımızdaki yerini şöyle sorgulamış: İlk sahnede, yıllardır dünyadan elini ayağını çekmiş, vaktini bir mağarada dualar ederek geçiren bir Aziz'i görürüz. Şeytan, keşişin nefsini sınamak için ona hayatın zevklerini sunmakta ama bir türlü münzevi Antuan'ı kandıramamaktadır. Sahneye önce muhteşem bir yemek sofrası, ardından bir altın yağmuru, son olarak da aşk gelir: Dünya güzeli Saba Kraliçesi ve yakışıklı Adonis keşişin gönlünü çelmeye çalışırlar. Antuan hiç bir dünyevi zevke yenik düşmez ama içine inancı hakkında kuşkular girmiştir, bu yüzden de farklı din ve tarikatlara girerek, her birinin felsefesini anlamaya karar verir. Kimileri doğaya tapmakta, kimileri reenkarnasyona inanmakta, birisi İsa'yı tanıdığını, bir diğeri ise tanrıça olduğunu iddia etmektedir. Antuan, tüm bu çelişkili inançları dinledikten sonra uzaya yükselecek ve yukarıdan bakıldığında insan denilen varlığın ne kadar küçük olduğunu görecektir. Keşiş, dogmatik fikirlere saplanmamak gerektiğini, kutsal metinlerin de sorgulanabileceğini, bilime inanmanın gerekliliğini anlamıştır. Eserin finali bana ister istemez tasavvufi felsefede var olan bir temayı hatırlattı: "Kainatın özü insanın içindedir". Bugünlerde insanlığın en çok ihtiyacı olan şeyin dinler ve etnisiteler arası hoşgörü olduğuna inanıyorum. Ve bunun öyküsüne tanık olanların Paris Operası'ndan ağlayarak çıktığını görünce, bu muhteşem gospel operanın İstanbul'a davet edilmesini, hem de günün birinde bize has temalarla dünya çapında bir opera yazılmasını umuyorum...
Sedef Ecer
|