Evdeki çıldırtan kablolar
Müzik setini seçm e y e çalışıyoruz. Amplifikatör tamam, CD çalar ve kolonlar da... Lotus'un sahibi Tunç Bozoğlu dedi ki: "Eh şimdi de sıra kablolara geldi." Ne kablosu? Haa, tabii, ara kablolar. Çevreme şöyle bir baktım. Az ileride, duvarın kenarında bir buçukiki metrelik bir kablo duruyordu. "Şunun gibi bir şey mi" diye saf saf sordum. Bozoğlu bıyık altından gülerek cevapladı: "O kablo 30 bin dolar!" Kablo deyip geçmeyin. Kablolar, nitelikleriyle (parası, kalitesi) olmasa bile nicelikleriyle (sayılarıyla) her yanımızı sarmış durumda. Sizi bilmem ama ben kablonun ucunu kaçırmış durumdayım. Bu yazıdan önce salona şöyle bir göz gezdirdim: TV'ye elektrik götüren uzatma kablosu... Damdan salona Digiturk yayınını getiren kablo... Hemen yanlarında Kablolu TV'nin teli... Üçlü prizden elektrik alan TV, DVD player ve Digiturk kabloları... Sonra mobil telefonun iki kablosu: Biri prize gidiyor, diğeri telefon hattına. Hemen yanlarında ayaklı, büyük abajurun kablosu. A z ötede küçük abajurun kablosu. Öbür tarafta bir uzatma kablosu daha. Boş duruyor, gerektiğinde kullanılıyor. Biraz yanda diğer ayaklı, büyük abajura elektrik veren kablo. Çalışma odasına geçiyoruz... Yine ayaklı abajurun kablosu. Aynı yerden elektrik alan kablo bilgisayara doğru uzanıyor. Bilgisayarın çevresi de kablo dolu: Elektrik, fare, printer, hoparlör ve monitör kabloları. Ayrıca internet bağlantısı için telefon kablosu. Örümcek ağı gibi. Biri bozulacak diye ödüm kopuyor. Çünkü masanın altına girip otomobil tamircisi gibi çalışmak gerekecek. Hangisi nereden geliyor, nereye gidiyor? Uzman değilsen, yandın. Kablo ağlarının arasında, örümcek tarafından ham yapılmayı bekleyen sinek gibi kalırsın. Bitti mi? Hayır. Cep telefonlarının iki adet şarj kablosu. Onlar bir şey değil aslında. Asıl sorunu dijital fotoğraf makineleri çıkarıyor. İki adet var evde. İkisinde de bir tane şarj kablosu, bir tane şarj cihazı, bir tane elektrik kablosu, bir tane bilgisayarla bağlantı kurma (USB) kablosu bulunuyor. Ayrıca minik dijital radyo ile küçük mekanik teybin kulaklıkları var. Onlar da birer kablo değil mi? Ayrıca teybin ses alma kablosu var. Kütüphanelerin rafları kablo dolu. Hâlâ bitmedi. İtalya'dan dönerken dayanamadım, Sony'nin yeni çıkan 20 GB'lık dijital walkman'ini (iPod benzeri, 13 bin şarkı kapasiteli) aldım. Kutuyu açtım ve tabii kablolarla karşılaştım. Şu anda önümde duruyor: Kulaklık... Kul a k l ı k uzatma k a b l o - su... Şarj kabloları... Ayrıca USB kablosu. Bunu almışken bir de hoparlör alayım demiştim: Küçük, hafif, portatif bir cihaz. Allah'tan bağlantı kablosu içine gizlenebiliyor. Bir zamanlar, ABD merkezli bilişim kültürü dergisi Wired'a abone olmuştum. Wired, 'bilgisayar bağlantısı kurulmuş', 'tellerle sıkıca bağlanmış' demek. Oxford sözlüğüne bir kere daha baktım. Meğer gündelik argoda 'sinirli', 'gergin' ('tel tel' deriz ya) anlamlarının yanı sıra 'alkollü', 'kafası kıyak' gibi anlamları da varmış! Kabloların neden başımı döndürdüğünü geç de olsa anladım.
EMRE AKÖZ
|