|
|
|
|
|
|
Yumak
Kafanızı toplayıp da yazılarınıza konsantre olmak için gecenin bir yarısını beklemeniz gerekiyor... Çocuk gece yarısında nihayet uykudadır; ama tabii uyanıp da yanınıza gelmeyeceğini kimse garanti edemez! Aslında sadece yazı yazmak için değil, pek çok şeyi yapmak için geceye sığınmak zorundasınız. Örgü örmek için bile! Ben ördüğümden değil ama tahmin edebiliyorum; çocuğunuz uyanıkken örgüyle haşır neşir olmak deveye hendek atlatmaya benzeyebilir. Çocuğunuz önce ne yaptığınızı bilmek; sonra da yardım etmek isteyecek. Şişlerinizi tutacak, sonra da bir kedi misali yumağınızla oynamaya başlayacak, yerlerde yuvarlanacak, sonra yumak karışacak, derken sizin aklınız karışacak ve şu sıralar ünlülerin pek rağbet ettikleri bu terapi yöntemi felaketle sonuçlanacak... Aksine sinirleriniz bozulacak ve yumağı çözmekle uğraşmak yerine her şeyi bir kenara fırlatıp evden kaçmak isteyeceksiniz.
ÖĞRENMENİN KOLAY YOLU İşte bu yüzden geceye sığındım ben de. Bu yazıyı size salondan yazıyorum. İlk paragrafla ikincisi arasındaki zamanı çabuk kat ettim zannetmeyin; kızım sahiden de kalkıp geldi ve çubuk kraker, peçete, krem ve meyve suyu istediğini söyledi. Üstelik bununla kalsa iyi; şu sıralar gündüz takmadığı ama geceleri uyanmaktan nefret ettiği için çıkartamadığı bezinden kurtulma aşamasında. Bu da demektir ki babası veya ben gece boyunca çalar saat gibi 2.5 saatte bir uyanıp onu tuvalete götüreceğiz... Dolayısıyla küçük çaplı bir "Kalkmak istemiyorum, çişim yok, tuvaletin ışığını da aç, ben kendim yaparım" krizine kadar yaklaşık iki saatim var. Geceler yine de güzel. Günün bazen mırmırlı, bazen de mızmızlı seslerinden sonra tümden bir sessizlik şaşırtıcı bir deneyim oluyor. İşte o sırada bir yazma isteği ama önce bulaşık makinesini mi boşaltsaydım? Hayır, bu gürültülü bir iş. Peki çamaşırları mı assaydım? Bu da olmaz çünkü kızımın tek sevdiği ev işi bu. Keşke etrafı toplamaktan hoşlanan bir çocuk olsaydı; sabahları gözünü açar açmaz geceden topladığım oyuncaklarını dağıtmasına artık alıştım da; keşke günün bir vaktinde içinden gelen dayanılmaz bir istekle gidip onları toplasaydı... Bunu çocuklara öğretmenin kolay bir şey olduğunu söyleyen bir sürü kitap var. Anne babalara aslında çocuk bakımının çok kolay bir şey türlü anlamadığımızı söyleyen bir sürü kitap... İnanın ben bu tür kitapların çoğunu okudum ama şimdiye kadar kızımın sadece bir defa legolarını torbaya dolduruşunu görebildim. Gözyaşları içinde izlediğim bu sahneden sonra legolar maalesef bir daha toplanmadı.
HER ŞEY OYUN MU? Ne diyordum? Gece güzel. Belki biraz da müzik dinlesem daha iyi olurdu. Ama yerimden kalkacaksam bu ancak yatağa gitmek için olabilir... Zaten CD'leri toparlamadan, doğru düzgün sıraya dizmeden dinlemek gelmiyor içimden. İyi de ama ne zaman düzenleyebilirim şu CD'leri? Anne babaları eğiten kitaplar bu konuda hiçbir pratik öneri sunmuyorlar bana. Varsa yoksa her şeyi oyuna dönüştürmek, çocuğu olayın içine katmak, dışlamamak. E tamam; zaten bütün günü birlikte geçiriyoruz; o biraz çaba gösteriyor, daha büyük bir insan gibi davranmaya çalışıyor, ben de bütün günümü birlikte geçirdiğim bu insanla parmak boyası yapıyor, halının üstünde dans figürleri sergiliyorum. O benim anlamsız bir hevesle aldığım ve şimdi bana hiçbir şey ifade etmeyen boncukları küçücük parmaklarıyla iplere dizmeye çalışıyor, ben de o sırada vizyondayken kaçırdığım filmleri büyük bir açlıkla izlemeye çalışıyorum. Kolay olmuyor tabii; sorular arka arkaya geliyor; -Anne bu abi neden düştü? -Anne bu boncuğun deliği nerede? Kaza oldu kızım. Bu boncuk kötü, bu film sana göre değil, en iyisi kapatalım... Şöyle veya böyle günler iplerin ucundaki boncuklar gibi sırayla bitiyor ve yerlerini geceye bırakıyorlar. İşte o zamanlarda bilgisayarımı alıp salona gidiyorum ben de. Bazen boş sayfaya bakıyorum uzun süre; bazen de sözcüklerin hızına yetişemiyorum. Ama şimdi kızımı uyandırma vakti...
ECE ARAR EMENER
|
|
|
|
|
|
|
|
|