|
Kazablanka'nın beyazı, Marakeş'in mavisiyle FAS
|
|
Kazablanka'da sinemaya dair anılarım depreşti. Marakeş'in kıpkırmızı toprağını, uğultulu çarşılarını ve illa ki Humphrey Bogart'ı da unutmamak gerekir.
Fas. Güneş, kum, gizem ülkesi, aynı zamanda sinemasal anılarımı depreştiren Kazablanka kentinin yurdu. Kaç yıldır gitmek istediğim bu ülkeyi görmek, ancak yeni kısmet oldu. Osmanlı'nın Mağrip dediği Kuzey Afrika ülkelerinin en Batı'da olanı, Atlantik Okyanusu'yla Akdeniz'e açılan ve ikisini bağlayan daracık bir boğazla (Cebel-ül Tarık), İspanya'ya da son derece yakın bir çelişkiler toplumu... 16 Kasım'da bağımsızlığının tam 50. yılını kutlaması, özellikle Fransız basınında büyük ilgi gördü, Paris Match tümüyle bu ülkeye ayrılmış bir özel sayı çıkardı. Fransa, bu ülkede 1912'den 1948'e dek kalmış ve kültür/eğitim politikasıyla ülkeye damgasını vurmuştu. Fransa'da yaşayan 800.000 Faslı da, elbette son olaylarda da rol oynayan önemli bir azınlıktı. Ülkede resmi dil olan Arapça'dan sonra en çok Fransızca konuşulması ve ticaretten sanayiye, sanattan iletişime görülen Fransız etkileri de bunun göstergesiydi. Örneğin geçen hafta yapılan Marakeş Film Festivali'ni de hemen tümüyle Fransızlar örgütlüyor. 32 milyonluk Fas, tüm dünyada Marok/Morocco diye biliniyor. Ona Fas diyen tek ülke biziz ve bu ad da, bir dönemde başkent olan Fes'ten geliyor. Hemen söyleyeyim: Sanıldığının aksine, kurak bir çöl ülkesi değil burası... Çöl, yani Büyük Sahra güneye giderek ayrıca ziyaret ediliyor. Biz onu yapamadık. Ama Kazablanka'dan Rabat'a, oradan Fes'e ve sonra Marakeş'e uzanan otobüs yolculuğumuzda, son derece yeşil bir ülke gördük. Burada her kentin bir rengi var. İlk indiğimiz Kazablanka, beyaz kent. Havaalanından kente inerken görülen zengin villaları, hemen her ülkeyi kıskandıracak güzellikte. Gerçi eski kent belli bir terkedilmişlik havası taşımıyor değil, hemen hemen tüm Kuzey Afrika ülkeleri gibi...Yine de üç milyonluk Kazablanka, ülkenin ticaret, sanayi başkenti olarak oldukça zengin. Görkemli parkları ve yeşil alanları var. Eski kent Medina'yı ilgiyle izliyor, önceki kral Hasan'ın Akdeniz kıyısında yaptırdığı dev 2. Hasan Camii'nin görkemine hayran olarak geziyoruz.
KRAL SEVİLİYOR Sonra, ver elini başkent Rabat. Yollarda yer yer tepelere yazılmış "Allah, Vatan ve Melik İçin" yazıları görülüyor. Resmi dinin İslam olduğu Fas'ta müslümanlık büyük ve birleştirici bir güç. Ama bu, özellikle genç kuşakların son derece batılı giyinmesine, kız-erkek beraberliğinin özellikle büyük kentlerde doğal sayılmasına engel olmuyor. Aynı ölçüde vatansever, ülkeleri ve tarihleriyle gururlu insanlar Faslılar...Geçmişi Fenike, Vandallar, Roma, Bizans, İslam, korsanların egemenliği, Fransız dönemi gibi devrelere ayrılan ülke, Abbasi halifesi Harun Reşid'den kaçıp burda hükümranlığını ilan eden İdris hükümdardan beri krallara alışık. Tarık bin Ziyad'ın 8 bin kişiyle Cebel-ül Tarık Boğazı'nı aşıp İspanya'ya geçişinin ve orasını müslüman yapışının da onurunu taşıyor. Melik (kral), çok sevilip sayılan bir makam. Kral hem dini lider, hem de ordunun başı. Ülkeyi bağımsızlığa kavuşturan Kral 5. Muhammed'i, onun oğlu, sayısız reformlar yapmış 2. Hasan'ı unutmuyor, şimdiki kral, genç, enerjik, yüzü Batı'ya dönük bir lider olan 6. Muhammet'i de çok seviyorlar. Genelde elbette...Yoksa ülkede daha çok fanatik kanattan gelen bir muhalefet ve tıpkı Tunus'da olduğu gibi göz altında, hatta içerde tutulan guruplar da yok değil.
MAVİ KENT: FES Yüzde 56'sı okuma-yazma bilen ülke, özellikle iki halktan oluşuyor: Araplar ve yerli halk Berberiler. 100 bin kadar Hristiyan ve Musevi var. Fas, temelde kozmopolit bir toplum. Dil olarak ayrıca İspanyolca ve İngilizce de konuşuluyor. Yeni başkent Rabat, görkemli bir limana sahip. Ama etkileyici tarihi yapılar da var. Burada 12. yüzyıldan kalma görkemli Hassan Kulesi ve çevresinde yarım kalmış bir büyük camiye ait tam 390 sütunun alt bölümleri var. Yanıbaşında tipik Arap mimarisiyle inşa edilmiş 5. Muhammed'in anıt-mezarı. Kasbah denen eski ikamet bölgesi, çevresindeki duvarla birlikte çok etkileyici. Ve görkemli kraliyet sarayı da burda. Sonra Fes'e doğru yola çıkıyoruz. Fes, mavi kent. Dini ve aristokratik merkez. 400 yıl başkent olarak kalmış. Ortasında ülkenin en büyük Medina'sı (eski kenti). Bab-ı Bouijloud denen kapıdan ve insan kaynayan bir çarşının daracık sokaklarından geçip en eski İslam merkezi olan Medersas (Medrese) denen üniversiteyi, Karaouine ve Andaluz Camii'ni, Ennejjarine çeşme meydanını geziyoruz. Halk turistlere alışık, kimse rahatsız etmiyor. Yalnız bir camide gelip birşeyler söylüyorlar. "Elhamdülillah müslüman" diyerek durumu kurtarıyoruz. Tüm bu yapılarda, geçen yıl gezdiğimiz Granada yöresindeki mimari ve dekorasyon özellikleri var. Kimileri ordan gelip Fas'ta çalışmış ustaların da etkisiyle... Ve ver elini Marakeş... Oraya varmak için, ünlü Atlas dağlarını aşıyoruz. Bu nedenle yol uzuyor, duraklarla birlikte 10 saati buluyor. Gurupta "Ayşegül Nadir'e bayram ziyareti yapalım" esprileri yapılıyor. Onu yapamıyoruz, ama topraktan gelen ve Fransızların 'ocre' dedikleri renkten dolayı 'kırmızı kent' diye isimlendirilmiş bu güzel şehri iyice geziyoruz. Görkemli bir kent Marakeş. 1150 yılından kalma ünlü Bab-ı Agnaou Kapısı, Menara Bahçeleri, 12. yüzyıldan kalma Kutubia Minaresi, eski Kral Sarayı. Tüm kentin kalbinin attığı ünlü Jamaa al Fna Meydanı. Burada gece- gündüz yılan oynatıcıları, cambazlar, yarışmalar, müzisyenler, ateş veya kılıç yutanlar vb. eğlenceler var. Ve hiç eksilmeyen bir kalabalık... Hitchcock'un "Çok Bilen Adam"ının ünlü sahnesi burada mı çekilmişti, Doris Day ve James Stewart'ın gözleri önünde cinayet burda mı işlenmişti? Ama asıl şaşkınlığımı, geceleyin meydanda kurulan kazanların yanıbaşında kalabalığın ayakta atıştırdığı şeyin salyangoz olduğunu görünce yaşıyorum. Müslüman ülkesinde salyangoz... Amma Fransız etkisi ha!... Ve de Marakeş'in çarşısı. Git git bitmeyen, birbirinden çekici şeylerle dolu bir çarşı. İçindekiler alış-veriş meraklılarını çılgına çevirirken, sosyal bilim düşkünleri de içerdiği zengin ve çok çeşitli insan malzemesi, marjinal meslekler ve tuhaflıklar geçidiyle çok iyi vakit geçirebilirler. Nasılsa çıkış yolumuzu bulup guruba katılıyor ve son derece hoş otelimiz Royal Mirage'a dönüyoruz.
SİNEMA PLATOSU GİBİ Ama bu kadar değil... Boş olan öğleden sonramızda 100 kilometre ötedeki modern bir turistik alana dönüşen Urika Vadisi'ni geziyoruz. Ki orda son yıllarda "Gladyatör"den "Büyük İskender"e birçok önemli filmin çekildiği ve Fas'a yeni bir evrensel plato niteliği kazandıran bir bölge var. Bu yörede bir de Berberi köyünü geziyor, eski yaşam biçimlerinin devam ettiğini bizzat gözlemliyoruz. Ama, ne de olsa zaman değiştiği için, yaşlı bir nine ve gelinleri bizlere nane çayı ikram ediyorlar: Elbette bir miktar bahşiş karşılığında... Gece ise 'Chez Ali' adlı bir turistik mekandaki özel geceye katılıp özellikle o ünlü Arap atlarıyla yapılan bir gösteriyi izliyoruz. Haa, dansöz de var. Ama ne yazık ki beklediğimiz kadar iyi değil!... Ancak acenteler tarafından 'ekstra' olarak satılan bu iki tur da katılmaya değer...
|