|
|
Hadi köyümüze geri dönelim
Büyükşehirlere göç edenler değil de doğma büyüme ve de 7 sülale, kentli olan insanlar, ufaktan ufaktan bu kentlerden arazi olma yolunu seçiyorlar. Ben şu anda bulunduğum Yalıkavak'ta bunu gördüm. Çok az İzmirli, ama bol miktarda İstanbullu'yla tanışıyorum her geldiğimde.
KÖPRÜLER YAKILDI Çoğu, kent yaşamında çok yoğun bir koşuşturma içindeyken, birden gemileri köprüleri, ne varsa yakıp, tası tarağı toplayıp postu buraya sermişler. Valla hiç haksız değiller. Size dün evlerine konuk olduğum arkadaşlarımın yaşadığı ortamı anlatayım isterseniz? Ferhat doktorluk yapar, Ceyda da medya sektöründe cebelleşirken ve de İstanbul'da yaşıyorken, birden dellenip "Biz daha basit, ama daha huzurlu bir hayat istiyoruz" deyip Yalıkavak'a gelmişler. Ceyda çarşı içinde dünya şirini minik bir dükkan açmış. El dokuması ev teksil ürünleri satıyor. Ferhat da yine doktorluk yapıyor ama İstanbul'dan bir farkı var, işine minik yelkenlisiyle gidip geliyor. Yelkenlisini de arabayı park eder gibi, evlerinin balkonuna bağlıyor. Çünkü evleri kumsalın içinde, denizin dibinde, sevimli mi sevimli eski bir köy evi. Evin salonundan çıkıp denizle ayaklarınızı buluşturmanız sadece iki adım gerektiriyor. Üç değil. Kışın fırtınalı havalarda dalgalar evin çatısını aşıyormuş söylediklerine göre. Ve onlar da önce kum torbalarıyla kapılara tam siper uyguladıktan sonra, camı döven dalgaları, ellerinde konyak, izliyorlarmış. Keyfe bakar mısınız? Dün gece hava çok sakindi ve bu duruma bizzat tanık olamadım ama evin önünde kıyıdan birkaç metre ileride yüzen Pekin ördeği ailesine bayıldım. Vak vok vak vok, pek eğleniyordu keratalar. Yalnız Ferhat'ın söylediğine göre, mahallenin bakkalı bu ördek ailesinden biraz şikayetçiymiş: "Haraca kesti bunlar beni" diyormuş. Çünkü karınları acıktığında sudan çıkıp, pıtır pıtır yolun karşısına geçip, bakkala giriyor ve o günkü rızklarını istiyorlarmış. Neyse işte..
ESKİ KENTLİLER Yalıkavak'ta Ferhat ve Ceyda gibi bir hayat süren o kadar çok eski kentli var ki. Ve hepsi de hallerinden çok memnun. Nasıl olmasınlar ki birader? Evinden çıkacaksın ve iki adım atıp, işine yelkenliyle gideceksin.. Sonra da akşam eve gelip, sevgilinin bahçeden kopardığı satsumalarla yaptığı votkayı içeceksin. Kışsa dalgalar pencereni dövecek, yazsa ördekler gösteri sunacak. "Evin üst katını sana kiralayalım, gel yerleş buralara" teklifini kabul etmeyi henüz gözüm yemiyor. Ama dur bakalım. İçimden bir ses o günün de bir gün geleceğini söylüyor. Atın beni denizlere, yalan dünya size kalsn. Vay bee.. Uyduruk bir yazı finali oldu ama uydu da hani. Dur ben şu teklifi bir daha düşüneyim.
|