Ne deve, ne kuş!
Devletin (yani kamunun) Erdemir' inin "özelleştirilmesi" nden OYAK zaferle çıktı. Şimdi; milli, kamu, devlet, özel, şirket, özelleştirme, devletleştirme, asker gibi kavramları aklınızda tutun; tutmayın, aklınızda dolaştırın ve şu kanun maddesine bakın: "Kurumun her çeşit malları ile gelir ve alacakları, devlet malları hak ve rüçhanlığını haizdir. Bunlara karşı suç işleyenler, devlet mallarına suç işleyenler gibi takibata tutulur." (OYAK Kanunu madde 37)
Ne anladınız? "Özelleştirme" ye katılan, "özelleştirilen" kamu şirketini alan, lakin kendisi, malları parası pulu "devlet malı" sayılan bir holding var. Kuruluşunda ve yaşamasında ana kaynak, diğer memurlar gibi "devlet memuru" olan subaylar, astsubaylar... bir de Milli Savunma, Jandarma, OYAK bünyesinde çalışanlar. Yani, her memur gibi milyonlarca vergi mükellefinin vergileriyle oluşan maaş bütçesinden aylık alırken, bunun yüzde 10'unu kaynağında OYAK'a aktaranlar. Ne "kamu şirketi", ne de "özel şirket"; karşımızdaki "özel bir şirket"! 1961'den 2001'e kadar bilanço bile açıklamayan, 40 yıl sonra "şeffaflaşma" kararı alan... Başta kurumlar vergisi, birçok vergiden kendisi ve üyeleri muaf bir şirket.
"Özelleştirmede özelleştirileni özelleştiren" OYAK'ın Genel Kurulu mesela, Milli Savunma Bakanı, Maliye Bakanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı gibi üyelere... Temsilciler Kurulu, "birlik ve müesseselerdeki komutan ve amirlerin tespit ettiği, birliklerde vazifeli daimi üyeler", yani görevdeki subay üyelere sahip. Yönetim kurulunun 7 üyesinden üçü Silahlı Kuvvetler'den. Holding genel kurulunun ve temsilciler kurulunun otomatik başkanı, Milli Savunma Bakanı. Garip ama gerçek: Batı'da eleştirildiği üzre, Devlet protokolünde Milli Savunma Bakanı'nın önünde olan Genelkurmay Başkanı, OYAK kurullarında ancak bakanın yokluğunda başkan, yani bir adım geride. En azından kağıt üstünde böyle. Yine de, ister "sivil" önde olsun, ister "asker"; OYAK ne bir özel şirket, ne bir kamu şirketi. O bir "devlet şirketi, bürokrasi şirketi, devletin içinde bir birim, bir kısım, bir bölüm, bir zümre şirketi." O yüzden; OYAK Erdemir'i alınca, "özelleştirme" olmuyor. Yabancılara kaptırılmadığı için Erdemir, elbette "milli" kalıyor. Ama, yanlış ifadeyle "devlet şirketi" denen bu kadim varlıklar, aslında "kamu şirketi". Yani, bütün halka ait. Herkese ait. Bu "kamu" şirketini "hükümet" özelleştirerek "devletin bir zümresi" nin, sosyal güvenlik şirketi diye kurulan ama "kapitalist bir holding ve fon" olan kurumuna satıyor. Bir ailenin olacağına, 223 bin üyenin olmasını, yabancıların olacağına milli kalmasını benimseyebilirsiniz; lakin "özelleştirme" değil, "kamunun bütünü" nden kopararak "zümreleştirme" demelisiniz. "Halka açık olmayan" nice özelleştirmenin de aslında "kişileştirme" olması gibi.
Bu garip durumun hiç dert edinilmeyen bir yansıması da şu: Mesela 12 Eylül'de bir darbeyle "Türkiye'ye el koyanlar" radikal ve sert bir iktisadi ve anti-sosyal bir sosyal politika da benimsedi. Benimserken, sadece "Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesi" değil, aynı zamanda büyük bir holdingin patronu, yöneticisi ve hissedarı da olduklarını hiç düşünmedik! Bir emeklilik fonunu büyük holding OYAK yapanlar, başka çalışanların, başka emeklilerin düzenini oymakta tereddüt etmedi. Tasavvur edin: Patronunuz darbe yapıp devlete el koymuş ve ekonominin, iş hayatının kurallarını belirlemiş. Tasavvur etmeyin; çünkü biraz öyle olmuştu. Aslında; hiçbir patron, hiçbir iktisadi zümre, misal kendisi Fransızlarla ortak otomobil üretip satarken, Almanya'da banka alıp işletirken, Avrupa mevzuunda hepimizin kaderine de pek karışmamalı. Ne Koç, ne Sabancı, ne OYAK! Yoksa, asker-sivil tüm memurlar, işçiler, emekliler, işsizler, kadersizler... herkes iyi bir sosyal güvenlik, sosyal devlet çatısına sahip olmalı elbette.
|