Kuşlara dair -3
Kuşlara dair başlığıyla kaleme aldığımız ilk yazının verdiği sözdü bir gün gelip "asıl" yazıyı yazmak. Lakin, bu hayli zor olacak besbelli. Henüz kimse "asıl" yazıyı yazamıyor zaten. Kuşlar gibi üzerinde dolaşıyoruz. Kuşlar gibi.
Yetmezmiş gibi yine o karga, gelip yandaki ağacın dalına konuyor. Tanıyorum artık onu. Aynı karga. Yaşını tahmin etmek için ipuçları var. Yolun yarısını biraz geçmiş. 110 yaşında filan olmalı. Demek ki bir doksan yılı daha var yaşayacak. İki yüz yıllık ömrü olduğunu artıkbiliyorum. Ağacın dalından aşağı bakarken, insan ister istemez eziklik duyuyor. Onun görmüş geçirmişliği ve görecekleri yanında, bizim görüp göreceğimiz nedir ki? İkinci Meşrutiyet ilan edilirken de dolaşıp duruyordu İstanbul semalarında. İkinci Meşrutiyet'i de gördü, Hareket Ordusu'nu da. Ne çok padişah tanıyor olmalı. Ne çok başvezir ve başbakan... İstanbul'un nüfusu ne kadardı ki 110 yıl önce? İstanbul ne kadardı ki? Dili olsa da anlatsa. Belki anlatmaya çalışıyor da, anlamıyoruz, kim bilir? Ağacın dalına konup, tıpkı beni seyrettiği gibi seyrettiği İstanbul ahalisinden kimse yok şimdi hayatta. Hepsi ölmüş olmalı. O doksan yıl sonra yine buralarda olduğunda, bizler de çekip gitmiş olacağız. Nasıl bir İstanbul seyredecek aşağıda, nasıl bir Türkiye o zaman? O zaman imparatorluk vardı zaten. Doksan yıl sonra ne olacak, o bilecek artık. Yanından uzay taksileri uçup gidecek mi vızır vızır? İstanbul ahalisi kimlerden oluşacak, nereden bilelim. Bir tek o bilecek. Ara sıra, yaşadıklarımıza hayret ettiğini hissediyorum. Siyasal, toplumsal, dinsel, mezhepsel, ırksal, bireysel kavgalarımıza filan şaşıyor olmalı. Çok tuhaf, çok budalaca geliyordur. Doksan yıl sonra, bugünkü en büyük icadımız olan bilgisayar, televizyon, cep telefonu filan çağ dışı aletler olarak, müzelerin deposuna çoktan atılmış olacak... Yerini neyin alacağını yalnızca o bilecek.
Eski Diyanet İşleri Başkanlarından birinin annesi Ermeni'ymiş. Eski Ermeni Patriği Mutafyan'ın anneannesi Türk ve Müslüman'mış. Abdullah Öcalan da annesinin Türk olduğunu İmralı'da kendisi söylemişti. Onu Türkiye'ye getiren "Başbakan" olarak anılan Ecevit de Kürt kökenli olduğunu açıkladı. Özal'da "Kökenime bakınca belki ben de Kürt'üm" demişti. Kuzey Irak'taki Barzani ailesinin de Kürt Yahudisi olduğu öne sürülmüştü.
Şaşılacak bir şey var mı? Türk, Kürt, Ermeni, Müslüman, Hıristiyan, Yahudi olmak; ne ayrıcalık, ne de saklanacak, gizlenecek bir şey. Karışmış bu coğrafyada her şey ve herkes birbirine. Karışmışız bir kere. Nasıl ayrılacak ve nasıl ayrışacak ki? Uğraşana şaşmalı.
Uğraşana şaşıyordur, ağacın dalından gözünü ayırmadan bize bakan kara karga. Neler gördü ve daha neler görecek kim bilir? Bizim görmediğimiz ve bizim göremeyeceğimiz, kim bilir! Bu yazı da "asıl" yazı değildir yazılacak. Sadece, öylesine bir karalamadan ibarettir kuşlara dair.
|