|
|
|
|
|
|
Yasları, takıntıları, kadınları ve dramıyla bir medya prensi
Ünlü gazeteci ve senarist Arda Uskan öyle bir kitap kaleme aldı ki, medya dünyasının ardından günlerce gözyaşı döktüğü bir isim, yine herkesi gözyaşlarına boğacak... 'Güle Güle Bebeğim... Hayatın pimini çeken adam: Ercan Arıklı' isimli kitapta Uskan; medya prensinin hayatını, hiç konuşmadığı bir dramın izlerini ve kadınlarını anlatıyor.
Ünlü gazeteci Arda Uskan, 5 Haziran 2003 yılında trajik bir kazayla kaybettiği eski patronunun yaşam öyküsünü kitaplaştırdı. 'Güle Güle Bebeğim' aynı zamanda Ercan Arıklı'nın ayrıldığı kadınlarına son sözü... Ve bu sözün altında inanılmaz bir dram var. Bu hafta piyasaya çıkan kitapta Uskan, 10 yıl boyunca birlikte çalıştığı Arıklı'yla ilgili bilgilere bir yıllık sürede yaklaşık 70 kişiyle röportajlar yaparak ulaşmış. Ünlü gazetecinin hayatının en acı dönüm noktası olan İsviçre'deki çocuklarını kaybetmesiyle başlayan kitap, Uskan'ın senaryo tekniği kullanarak Arıklı'nın iş ve özel hayatını anlatmasıyla devam ediyor. Aktüel dergisinin yarın piyasaya çıkacak olan sayısında Melda Davran'a konuşan Uskan, kitabı yazarken farklı bir Ercan Arıklı portresiyle karşılaşmadığına dikkat çekerek şöyle konuşuyor: "Beni bir tek şey şaşırttı, herkes; ayrıldığı sevgilileri, işten kovduğu insanlar bile ondan çok büyük bir sevgi ve hayranlıkla bahsetti..." Ortaya çıkan Ercan Arıklı profili ise şöyle: Enerji dolu, iddialı, hırslı, parlak, başarılı, duygusal, şıpsevdi, çocuksu, sözünü sakınmayan... İşte dostları, sevgilileri ve meslektaşları tarafından anlatılan Ercan Arıklı...
EYLÜL 1973 NEUCHATEL "Sağanak aniden başlamıştı. Podries caddesi sokak lambalarının soluk ışıkları dışında karanlığa ve yağmurun sesine teslim olmuştu. Kadın önce banyonun musluğunu kapattı. Başını hafifçe kaldırarak aynaya baktı. Yoksa aynadan bakan bir yabancı mıydı? Kim olursan ol diye fısıldadı, artık seni sevmiyorum... Yatak odasının kapısını açtığı zaman ışığı yakmadı. İkisi de uyuyordu. Yarı karanlıkta sessizce küçük oğlunun yatağının kenarına ilişti. Sonra gözü yatağın başucundaki fotoğrafa takıldı. Yanlarında 'o' da vardı. Kollarını oğullarının omuzlarına atmış, gözlüklerinin ardından her zamanki gülümsemesiyle sanki ona bakıyordu. Salona geçtiği zaman sinsi düşman odanın içine sızmaya devam ediyordu. Karar vermek bazen ne kadar güçtü. Bir sigara içecekti. Çocukları geldi aklına. Bir çaresi olmalıydı. Ama önce bir sigara içmeliydi. Belki o zaman... Çakmağı çaktı... Podries caddesi büyük bir gürültüyle sarsıldı. Patlama çok ani ve şiddetli olmuştu... Keşke bütün bunlar bir romanın ilk satırları olsaydı... Ne yazık ki gerçek bir öykünün son dakikaları. Bu patlama, kilometrelerce uzakta bir başka insanın benliğinde art arda gelen darbeler halinde, yıllarca sürecek bir volkana dönüşecekti. O insan Ercan Arıklı'ydı..." Ercan Arıklı'nın hayat hikayesini anlatan 'Güle Güle Bebeğim' işte bu satırlarla başlıyor. Bu olay Arıklı'nın hayatının şimdiye kadar gün yüzüne çıkmamış pek çok ayrıntısına ışık tutuyor. En başta da, yüzlerce arkadaşının birlikte çalıştığı binlerce kişinin bilmediği, bilip de dile getiremediği o patlama gecesine... Arıklı'nın 1970'li yıllarda ayrıldığı ilk eşi İnci Trak, yüzü ve vücudunun büyük bir kısmı ağır biçimde yandığı halde, o geceki patlamadan sağ kurtuldu. Ama iki küçük oğlu Ali ve Giray artık yaşamıyordu. Ercan Arıklı ise çektiği acıları içine gömüp, bu konuyu yıllarca kimseyle konuşmadı, en yakın dostlarıyla bile paylaşmadı. Olaydan bir hafta sonra kolejden yakın arkadaşı Alp Yalman'la birlikte Madrid'e maça giderken şoförü ve sırdaşı Nevzat Öztürk'e şöyle dedi: "Döndüğümde kimse bana bu konudan bahsetmeyecek, taziye filan da istemiyorum!.." Arda Uskan, yıllarca tabu kabul edilen bu olay hakkında, Ercan Arıklı'nın yakın çevresiyle ancak onun ölümünden sonra konuşabildi. Önce, Arıklı'nın bacanağı, İnci Trak'ın ablası Elçin Hanım'la evli olan İsmail Cem anlattı: "Aynı gün öğleden sonra kayınpederimle ikimiz İsviçre'ye gittik. Ercan gelebilecek durumda değildi. Bu olay Ercan'ın ondan sonraki hayatını çok etkiledi. Gaz açık kalmış herhalde. İnci bir sigara yakıyor. Yangın çıkıyor. Bilinçli mi, değil mi ortada kalmış bir soru. Yüzü yanmıştı İnci'nin. İsviçre polisinin yaptığı araştırmalar o anda bilinçli olmadığını gösteriyor. O acılarını kimseyle paylaşmazdı, benimle bile paylaşmadı. Devamlı olarak mezarlığa giderdi. Kimseye söylemezdi. Tek başına. Bir gün karım görmüş onu, üçünün mezarının başında..."
YASINI TAMAMLAMAMIŞSIN Sonra da İnci Trak'ın erkek kardeşi Ethem Trak'ı dinledi Uskan: "Babam haberi Dünya gazetesinde görüyor. Bizimkiler olmasın diye düşünüyor. Hastaneyle bağlantılar kuruyor, öyle öğreniyor. Cenazeleri havaalanından aldık. O gece orada kaldı, sabah Şişli Camii'ne götürdük. Doğalgaz açık kalmış, kapı zili çalsa, bir kıvılcımla patlayabilirdi, gaz odaya dolmuş. Gece çocuklar uyuyor. O arada ne olduğu bilinmiyor. Sigarasını mı yakmak istemiş? Çakmağı çakmış, patlamış. Patlama olduktan sonra önce İnci'yi çıkarıyorlar. Sonra Ali'yi çıkarıyorlar. 'Bir oğlum daha var" diye bağırıyor İnci. Ondan sonra Giray'ı çıkarıyorlar. Patlama yandaki daireyi de tahrip etmişti. İnci'nin elbisesinin dışında kalan her yeri yanıktı. Dört ay falan hastanede kaldı." Uskan daha sonra, o geceden 30 yıl sonra güvendiği bir psikologun Arıklı'ya şöyle dediğini öğrenecekti: "Çok büyük bir acı çekmişsin ama yasını tamamlamamışsın. O yası tamamladıktan sonra hayatına devam edeceksin..." Bu doğruydu, yasını tamamlayamamıştı Arıklı ve bunun izlerini hayatının başka bir alanına,'kadınları'na hep taşıdı. Özellikle de onlarla ilişkisi biterken...
|
|
|
|
|
|
|
|
|