|
|
|
|
|
Hangisi sahte hangisi hakiki?
|
|
Kullandığımız ürünlerin orijinal olup olmadığını anlamak çok zor. Elimizi çabuk tutmazsak en temel ürünlerinin bile özellikleri belirlenmemiş tek AB ülkesi biz olacağız.
Yıllardır haftanın birkaç günü aynı pizzacıda pizza yiyen adam ilk kez İtalya'ya gitmiş. Dönüşte de soluğu hemen mahalle pizzacısında almış. "Ustacığım, ellerine sağlık. İtalya'yı dolaştım, seninkiler gibi pizza yiyemedim", demiş coşkuyla. Pizzacı boynunu büküp mütevazı bir tavırla yanıtlamış: "Biz ithal malzeme kullanıyoruz, ondandır herhalde..." Bu fıkradaki pizza herhangi bir ürün olabilirdi. Aslında güzel ülkemizde bir mahalli ürünün hakiki niteliklerini başka bir yerde yapılmışında bulamazsınız. İsimleri aynı olsa, hatta dışarıdan bakıldığında o mahalli ürüne benzese de sonuçta özellikleri arasında büyük farklarla karşılaşırsınız. Eğer kazara aslını değil de benzerini, pizzacıdaki müşteri örneğindeki gibi, yıllarca yiyecek olursanız, bir gün hakikisiyle karşılaştığınızda yadırgarsınız.
KURU'NUN TAKLİDİ ÇOK Geçtiğimiz günlerde gazetelerde bir haber yayınlandı. Buna göre Ayvalık'ta üretilen zeytinyağları için bir coğrafi işaret hazırlanmış ve Resmi Gazete'de yayınlanarak tescillenmiş. Bunda amaç, başka bölgelerin yağlarının ülkemizin en kaliteli zeytinyağlarını üreten Ayvalık bölgesinin adı altında satılmasını önlemek. Gerçekten iyi bir adım. Böylelikle hiç değilse Ayvalık zeytinyağları açısından haksız bir rekabetin önlenmesi yolunda önemli bir aşama kaydedilmiş görünüyor. Öyle ya, Ayvalık yağlarının eline su dökemeyen bölgelerin yağları ambalajlarında bu bölgenin ürünü olduklarını yazamayacak, hakiki Ayvalık yağları da tescilli işaretle kendilerini belli edecek... İnşallah öyle olur!.. Ayvalık yine de şanslı. Örneğin Beypazarı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Biliyorsunuz, Beypazarı'nın "Kuru" diye adlandırılan olağanüstü bir gevreği vardır. Ankara'nın bu son derece etkileyici ilçesine yolunuz düşüp de burada faaliyet gösteren iki fırından birine uğrarsanız, tereyağlı, çifte kavrulmuş, o nefis gevreğin tadına doyamazsınız. Ama Beypazarı'nın dışında da "Beypazarı Kurusu" adı altında birçok farklı ürün bulursunuz. Bana göre bunların hakikisi ile benzerlikleri, mahalle pizzacısının pizzası ile İtalya'da aynı adı taşıyanlarınki kadar. Yıllardır Beypazarı Belediyesi, ilçelerinin bu özel yiyeceğini tescil ettirmeye, patentini almaya çalışıyor. Ama bu uğraşlar bürokratik zorluklar çıkarılması nedeniyle bugüne dek gerçekleşemedi. Dolayısıyla ancak hakikisini tadıp, ondan sonra satılanların taklit olup olmadığını ayırabiliriz. Yoksa ambalajlarında bu konuda bize yardımcı olacak herhangi bir yasal ipucu yok. Şarap dünyasında farklı mı sanki? Bugün Kalecik Karası üzümünden yapılmış beş değişik şarap tadın, hepsi farklıdır. İster istemez kendi kendinize bu üzümün şaraba hangi karakteristik özellikleri verdiğini sorarsınız. Bunun nedeni, aslında sadece Kalecik ve yakın çevresine özgü bu üzümün Ege kıyılarından Denizli tepelerine, Nevşehir yaylalarına kadar çok değişik yerde yetiştirilmesi. Ama tüm şarapların etiketinde Kalecik Karası adını okursunuz. Ya peynirlerimiz; Diyarbakır'ın örgü peynirini bir bakıyorsunuz, Susurluk'ta üretiyorlar. Tıpkı Antep peynirinin Bayrampaşa'da, Kıbrıs hellim peynirinin Lüleburgaz'da üretildiği gibi. Kars gravyerinin ise son yıllarda nerede üretildiğini bile bilemiyoruz. Ancak satılanların eski Kars gravyeri olmadığı kesin. Uygar dünya bu taklitçiliğin çoktan önüne geçmiş. Champagne bölgesi dışında üretilmiş hiçbir köpüklü şarap "şampanya" olarak pazarlanamaz. Tekila içkisinin mutlaka Meksika'nın Jalisco bölgesinde yapılıp şişelenmiş olması gerekir. Tıpkı Porto şarabının Porto kentinden başka yerde yapılamadığı, konyağın Cognac bölgesine özgü bir içki olması gibi. İçki dünyasında bu örnekleri sayfalarca uzatmak mümkün. Aynı şeyi peynirler için de söyleyebiliriz. Grüyer peyniri İsviçre'nin Gruyere kasabası çevresinde üretilir. İtalya'nın Parmesan peyniri Parmiggiano Reggiano bölgesine, rokfor peyniri Roquefort kasabasına ait peynirlerdir. Bu bölge ve şehirler adına tescil edilmiştir. Başka yerlerde aynı adla üretilemez. Sadece bölgenin tescili de yetmez. Örneğin söz konusu tarım ürünleriyse, nerelerde hangi koşullarda yetiştirilmesi, ne kadar verim alınması, nasıl işlenmesi gerektiği hep kurallara bağlanmıştır. Örneğin yıllar önce Champagne bölgesini geziyordum. Bu bölgenin şampanyalık Pinot Noir üzümleri çok değerli olduğu halde, göz alabildiğine bağlar arasında bazı boş bırakılmış parseller dikkatimi çekti. Nedenini sordum. Cevap şaşırtıcıydı. "Champagne bölgesinde ne kadar asma fidanı yetiştirilebileceği, ne kadar üzüm alınacağı ve bunlardan ne kadar şıra çıkarılabileceği yüzyıllardır değiştirilemez kurallara bağlıdır. Bu, sıkı sıkıya kontrol edilir. O boş kalan parseller, asma kotası dolduğu için boş bırakılmıştır", dediler.
YAPTIRIM GEREK Böylelikle bu tür tescillerin en önemli aşamasına gelmiş olduk. En iyi patent belgeleri, bölgeyi temsil eden en şık damga ve işaretler, en iyi belirlenmiş ürün ve bölge tanımları, eğer bunları kontrol edebilme ve caydıracak cezaları anında uygulatabilme olanağı yoksa, boş... O ülkelerde o ünlü isimli ürünleri taklit etmeye kalkanlar, bir daha böyle bir şey yapmaya cesaret edemeyecekleri ağır cezalara çarptırılırlar. Ayvalık zeytinyağı üreticileri önemli bir adım atmışlar kuşkusuz. Ama girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği'nde bu adımlar Ortaçağ'da atılmış, kusursuz işleyen bir sisteme dönüştürülmüş. Eğer bizler Avrupa Birliği ülkelerinin yüzyıllar içinde ulaştıkları düzeyi birkaç yıl içinde yakalayamazsak, koskoca topluluk içinde en temel ürünlerinin bile nitelikleri, özellikleri belirlenmemiş tek ülke olmaya adayız.
|
|
|
|
|
|
|
|
|