|
|
|
|
|
Tarikatlar için '4'ün önemi
|
|
Din varken neden tarikatlar oldu? Cami dururken neden bir de tekke çıktı? Kağıt üstünde yasak olan tarikatlar hakkında merak edilenler.
'Hak' tarikatlar dört büyük halife üzerinden bizzat Peygamber'e bağlı olarak doğmuştur. Ve dört ana tarikat kökeni oluşmuştur.
Tarikatların oluşumu hakkında farklı bir sivil yorum vardır: İslam yeryüzünü 'mescit' kabul eder.
Dini hayatta sivil süreklilik sağlandı
Tarikatların doğuş döneminde camiler resmi daire halini almıştı. Peygamber'in kurumlaştırdığı mescit ise, hayatın tamamına açık, aralıksız yaşayan bir toplum merkezi niteliğindeydi.
Din varken neden bir de tarikat oldu, cami dururken neden bir de tekke çıktı? Tarikatları kuranlar, dinde olmayan bir şeyi mi getirdiler? İslam'a başka yerden, başka kültürden adet mi soktular? Sahi nedir bu işin aslı? Meselenin resmi ilahiyat bilimleri düzleminde tartışması size sıkıcı gelebilir. Ancak böyle bir konuya girebilmek için bu sıkıntıyı birkaç cümleye sığdırmak gerek. En temel tartışma tarikatların Kur'an ve Sünnet'e aykırı olup olmadığı hususudur. Yüzlerce yıl içinde sayısız büyük tasavvuf önde rinin Müslüman toplumlarca benimsenmiş olmasına rağmen bugün bile tarikatı reddeden etkin bir cephe vardır. Özellikle her dönemde var olan maneviyat sahteciliği ve tarikat istismarcılığı bu ret cephesinin gerekçelerini büyük ölçüde şekillendirmektedir. Sözgelimi ülkemizde Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Hacı Bayram ve daha pek çok tarikat önderinin ve yıldızının tartışılmazlığına rağmen kurum olarak tarikatın İslam'a uygunluğunu reddeden cephe hayli etkindir.
DÖRT HALİFE Tarikata karşı çıkanların dile getirdikleri başlıca itiraz noktalarından biri 'İslam'da insan ile Allah arasında aracı olamayacağı' yargısıdır. Bu da, tarikatın özünü oluşturan şeyh-mürit ilişkisini kökten İslam'a aykırı bulma sonucunu doğurmaktadır. Oysa başlangıçtan günümüze kadar tarikatın gerekliliğine inananlar bu ilişkiyi, Peygamber ile yakın arkadaşları arasındaki rehberlik- öğrencilik bağının devamı olarak kabul etmektedirler. Onlara göre bütün 'hak' tarikatlar, dört büyük halife Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali üzerinden bizzat Peygamber'e bağlı olarak doğmuşlardır. İbadetlerin en üstünü ve Yaratıcı'ya yaklaştırmada en etkin olanı 'zikrullah'ın (Allah'ı zikretme) dört değişik yöntemi bizzat Peygamber tarafından bu büyükİslam önderlerine öğretilmiştir. Böylece Sıddıkiye, Ömeriye, Osmaniye ve Aleviye adıyla dört ana tarikat kökeni oluşmuştur. Kadiriye, Yeseviye, Bedeviye, Rıfaiye, Dussukiye, Nakşibendiye, Mevleviye, Bektaşiye, Şazeliye, Halvetiye, Bayramiye, Celvetiye gibi ana tarikat kolları bu kökenlere uzanan silsilelerle şekillenmiş, her biri ayrıca pek çok tekke ve zaviye ile dallanıp bud a k l a n - mıştır. Tartışmanın ilahiyat bilimleri açısından özeti bu. Zaman ırmağı içinde tarikat kurumunun oluşmasını farklı bir sivil yorumu da var ki, o da İslam'ın yeryüzünü 'mescit' kabul eden yaklaşımında öyküsünü bulur.
HAYAT VE MESCİD Bu yaklaşımın özü de, İslam'a göre hayatın şu veya bu alanıyla din arasında keskin ayırım çizgisinin bulunmamasındadır. Bu anlayışın uygulama merkezi de mescittir. Böyle olduğu için yeryüzündeki ilk cami olan Peygamber Mescidi, hayatın her boyutuyla yaşanabildiği bir mekandır. Bu, hiç kapanmayan, aralıksız olarak içinde insanın bulunduğu bir birleyicilik (tevhid) kurumudur. Orada Peygamber'in evi hemen bitişikte, Meclis'le iç içedir. Orada Peygamber'in bilimle ve insani olgunlaşma-gelişme faaliyetleriyle meşgul kıldığı ve birinci elden eğittiği 'suffa ehli' denen kadro ikamet etmekte, yiyip içmekte ve uyumaktadır. Orada istişare meclisleri kurulmakta, düşmanların açtığı veya açmaya çalıştığı savaşlara karşı direniş müzakere edilmekte ve örgütlenmektedir. Orada yoksulun ihtiyacı karşılanır, zenginin topluma borcu tahsil edilir. Orada dertlinin derdi dinlenir, yolda kalmışın barınması sağlanır.
O KAPININ KİLİDİ YOK Orada nikah yapılır, başka inanıştan misafirler bile ağırlanabilir. Hatta bir rivayette, İslam'ı incelemek üzere gelen bir Hıristiyan ruhban ve tüccar topluluğu henüz inanıp inanmamakta kararsız ikenkendi dinlerinin gerektirdiği ayini bile yapabilmişlerdir. Yeryüzündeki bütün camilere örnek olan bu yapının kilidi yoktur. Orası hiç kapanmaz; çünkü hayatın merkezinde mola olmaz, tatil olmaz. Mescit sadece ibadet nöbetleri için var değildir, aralıksız mesaidedir. Zaman değişir, toplum gelişir, kısa sürede klasik devlet yapısı oluşur, hatta imparatorluk kurulur, bir olan Mescit yüz olur, bin olur. İmamlık henüz bir meslek değildir ama camilerin hiç değilse bakımı için bir veya daha fazla hizmetli ihtiyacı kaçınılmaz hale gelmiştir. Hazret-i Osman döneminde sayılara daha da artan Mescitler için maaşlı görevliler tutulur, böylece İslam dünyası 'profesyonel din görevlisi' ile tanışır.
TOPLUMUN HARMANI Camiler artık birer din ve hayat evi olmaktan çok devlet dairesini andırmaya başlayacaktır. Hıristiyanlıktakine benzer bir ruhbanlık kurumunun doğuş zemini oluşmuştur. Ancak tam bu dönemeçte önce sufilik ortaya çıkar, kendilerini Allah'a adamış önderlerin tuttuğu 'sivil din nöbeti' sayesinde imparatorluk şartlarının da oluşmasını hızlandıracağı ruhban sınıfının doğuşu engellenir. Sonrasında tarikatların oluşumu ile Peygamber Mescidi'nin işlevlerini karşılamaya çalışacak bir sistem şeklinde tarikatlar doğmaya başlar. Hankah, dergah, tekke gibi anılan yapılar, yirmi dört saat aralıksız yaşayan mescit kimliği ile dini hayat ile gündelik hayat arasındaki zoraki sınırları gevşetir. Bu doğuş bir anlamda Peygamber Mescidi'nin yeniden canlandırılmasıdır. Hayatın bütününü kuşatan sivil din geri gelir. Serserisinden bilginine kadar çok renkli insanların harmanlanabildiği çatılar altında toplumun yatay kenetlenmesi başlar. Gerçeği ve sahtesi ile tarikatlar, şeyhler, dervişler hızla çoğalmış, böylece estetik İslam'ın kurumlaşması başlamıştır. Meselenin sivil hikayesi budur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|