|
|
|
|
|
Sonradan söylemek kompleks
|
|
Müslüm Baba eskiden kendisini dinleyip de söylemeye utananları bombaladı: Kompleks! Aslında biz onlarla aynı merkezde tınlıyorduk. Ben olduğum yerde durdum, onlar bana geldi. Ben de 'hoş geldiniz' dedim.
Kanal kanal geziyorlar
Müslüm Gürses meslektaşlarını eleştirdi: "Ben de çıkıyorum ama günde beş kanala konuk olan var. Bu kadar dejenere olmamak lazım. Ne oluyor yani, nereye böyle?..".
Onu söyleşiye ikna etmek dünyanın en zor işi. Televizyon programları hadi bir derece. "Oralarda hiç olmazsa şarkı söylüyorum, sanatımı icra ediyorum" diyor. Ama iş yazılı basına gelince biraz ürkek, sanırım çokça da kırgın. Uzun sürdü bir araya gelmemiz, uzun. Avrupa konserlerinin bitmesini bekledim ardından bar organizasyonlarının tamamlanmasını. En son albümü çıktıktan sonra isyan ettim "Hadi konuşalım artık" diye. Yine olmadı. Bugün nasıl bir araya geldik, nasıl ikna oldu gerçekten bilmiyorum. Plakçısı, sanatçı Burhan Bayar'ın sayesinde galiba. Ya da etrafındakiler taciz telefonlarımdan bıktı usandı da ondan.
O. VELİ ŞİİRİ ŞARKI OLDU (Bu arada yeni albümdeki Bakma şarkısını dinlemeyen varsa büyük kayıp derim. Ayrıca Orhan Veli'nin Anlatamıyorum adli şiirini şarkı haline getirmiş. Bir de sürpriz var. Tatlıses'den duymaya alıştığımız Mavi Mavi şarkısını Müslüm Gürses yorumuyla dinleyeceksiniz.) Tam randevu saatinde buluşma noktasındaydım. Geç geldi Müslüm Gürses ve Muhterem Nur. Olsun. Yeter ki konuşalım artık. O kadar çok soru var ki aklımda. Bunca yıl zirvede kalmanın sırrı nedir? Son albümünde özüne dönmesinin bir sebebi var mı? "İbrahim Tatlıses heyecanlı hareketli, Müslüm Gürses derviştir" demişlerdi. Doğru mu? Sorular aklımda uçuşurken tanıştık Müslüm Baba ile. Onun standartlarına göre çok ama çok uzun bir söyleşi gerçekleşti, 1.5 saat kadar konuştuk. Zaman zaman aralar verdik. Daha doğrusu o verdi. Daldı gitti uzaklara, neden sonra dönüp "Nerede kalmıştım? diye sordu. Muhterem Hanım'a göre en konuşkan günlerinden birindeymiş. Sahneyi konuştuk, kadınları sordum, Muhterem Nur ile tanışana kadar yaşadığı fırtınalı hayattan bahsettik.
AĞIR AĞABEY MÜSLÜM Ufak bir detayı yazmadan geçemeyeceğim Müslüm Gürses, hemen her soruya ben yerine biz diye cevap veriyor. "Yani biz inançlıyız ya da biz hiç değişmedik" gibi. Ağır ağabey durumları mevcut yani. İnsan havaya giriyor herhalde onun yanında. Röportajı sonradan dinlerken keşfettim, ben de ağır ağır konuşmaya başlamışım. Uzun aralar vermişim bir sorudan diğerine geçerken. Bana da bir haller olmuş yani. Sakin bir röportaj bu, dingin. En heyecanlı sorular sessizce, en ateşli cevaplar gülümseyerek dillendirilmiş.
* Niye ortalıkta fazla gözükmüyorsunuz? Bu da işin bir raconu mu? Yani yüzü eskitmemek, kendini özletmek? -Yok ben çıkıyorum aslında ama dejenere olmak istemiyorum. Şimdi görüyorum arkadaşlar bir günde beş kanala konuk olarak gidiyorlar. Bu bana göre doğru bir davranış değil. Ne oluyor yani? Her yerde sen mi gözükeceksin? Her şeyin bir dozu var yahu. Her gün bal yersen baldan bıkarsın değil mi?
* O yüzdenmi kendinizi gizliyorsunuz? -Gizlemek... Ben çok mütevazı bir insanım. Ayrıca bir insanın bir yanı da özeli de gizli kalsın, karanlıklarda kalsın yani..
* Ancak albüm dönemlerinde sizi medyada görüyoruz. Bunca yıldan sonra hala albüm satacak mı satmayacak mı diye endişeler taşıyor musunuz? Yani siz Türkiye'nin starlarındansınız. -Estağfurullah. Endişe taşıyoruz tabii. O kaygıyı taşımazsan gider işin büyüsü. Kaybolur, bozulur her şey. İlla ki o duyguları taşıyacaksın ki onlar seni uzağa fırlatsın, götürsün. Öbür türlü insan rehavete kapılır. (Uzunca bir ara veriyor) Evet dediğim gibi. Rehavet iyi bir şey değildir.
* Arabeskte rehavet yok mudur? Yani kadercilik rehaveti getirmez mi? -Kadercilik bizim dinimizde vardır. Hayır da şer de Tanrı'dan gelir. Ağlamak da güzel, hüzün de güzel, sevinç de güzel. Bunların dozunu iyi ayarlamak gerekir. Dejenere olmamak kaydıyla yoluna devam edersen sanıyorum hiçbir rahatsızlık olmaz.
* Hep ezilenlerin müziğini yaptınız, kaderciliği anlattınız. Yakın zamana kadar konserlerinizde kendilerine jilet atan hayranlarınızın taşkınlıklarını izliyorduk. -Onlar geçti artık. Ben gerek şarkılarımla gerek sözlerimle onları telkin etmeye çalıştım. Herhalde o tuttu. Gerek yok yani kendine zarar vermeye, saldırganlığa. Ortada bir emek var, şarkı var, orkestra var. Biz bütün samimiyetimizle güzellikleri sergiliyoruz... Sen çıkıp orada ne bileyim kendi iç dünyandaki rahatsızlıkları bizim yaptığımız güzelliklerle bağdaştırıyor ve işi menfiye çeviriyorsun. Ne anlamı var, ne gereği var?
* Bir konserinizde bıçaklanmıştınız değil mi? -Evet. Bursa'da oldu o olay. Açık havadaydık. Çok güzel bir kalabalık vardı. Sonra ne oldu bilmiyorum istediği şarkıyı mı söylememişim ne olmuş bilmiyorum (Durup susuyor). Herkesin istediği şarkıyı nasıl söyleyeyim? 10 bin kişi gelmiş oraya. İşte o bıçaklayan arkadaş rahatsız olmuş, bıçakladı bizi.
* Ne yaptınız? Çok korktunuz mu? - (Duruyor, uzaklara bakıyor) Sizin isminiz neydi hanımefendi?
* Balçiçek. - (Gülmeye başlıyor) Sahi mi? Vallahi güzel isim arkadaşım.
* Teşekkür ederim. Korktunuz mu? diye sormuştum. -Ne güzel isim yahu, isminizle bin yaşayın (gülüyor).
* Bıçaklanma olayı diyorum, korktunuz mu, kızdınız mı? -Yok korkmadım. Kendimi korumak adına mücadele etmeye çalıştım, tabiri caizse adamı def etmeye çalıştım ama yapamadım bıçaklandım. Enteresan olan etrafta korumalar ve polisler vardı. Hepsi herhalde benim şarkıların havasına girmişler fark edemediler.
* Sizi bıçaklayanı affettiniz değil mi? -Affetmek güzel şey. Af güzel olmasa Allah affetmez. O ki her şeyin sahibi, yerin göğün büyük kudreti, böyle bir iradeyi sunuyorsa bizim de ondan örnek almamız gerek. İnançsız insan yaşayamaz. İnanç olmazsa insan hiçbir şeyden zevk, tat alamaz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|