Türkiye'nin yeniliklere hâlâ aç olduğunu söyleyen Mudo'nun patronu Mustafa Taviloğlu, "Satışlar belki başta biraz etkilendi ama biz çok farklıyız. IKEA piyasayı açar ama bizi etkilemez" diyor.
Başım dönüyor. Mudo mağazalarının patronu Mustafa Taviloğlu önde ben arkada 4 bin 500 metrekare mağazada dokunmadık masa, sandalye, örtü, çiçek, gömlek bırakmıyor, herşeye dokunuyoruz ve hızla ilerliyoruz. Taviloğlu'nu yakından tanıyanlar çok iyi bilecek. İçi içine sığmıyor. Masa başında oturan, yöneticilerine de oturduğu yerden talimatlar yağdıran bir patron değil O. Herşeyle bizzat ilgili. Hem de nasıl! Düşünün ki 30 bin çeşit ürün var Mudolar'da ve mağaza turu atarken, Taviloğlu sürekli etrafındakilerle konuşuyor ve "Bu koltuğun üzerinde mavi bir örtü vardı dün. Onu nereye koydunuz? Bu yatak biraz geride kalmış, öne çekin. Şu iki vazoyu birbirine 5 cm daha yaklaştırın" gibi inanılmaz küçük detayları sorguluyor. Mağazasına adeta tapıyor. Söyleyişiyi bir türlü oturarak yapamıyoruz, çünkü Taviloğlu'nun içi herşeyi tek tek göstermeden rahat etmiyor. 'Gel' diyor 'sana başka hiç bir yerde göremeyeceğin bir masa göstereceğim.' Daha biz masaya yaklaşırken, O uzaktan masanın bir ucunda bir gözün çok yaklaşmadan seçemeyeceği bir hatayı görüyor. Suratı asılıyor. 'Bu böyle değildi! Ne oldu' diye soruyor, ardından da ekliyor: Hemen rötuş yapın ve olmazsa yüzde 20 indirimli satın.'
YAPMA ÇİÇEĞE SU VERDİLER! Bir hediye almak ya da eve ait herhangi bir ihtiyacı gidermek için Mudo'ya girip de mutsuz çıkmak mümkün değil. Her fiyata uygun ürün var içeride. Taviloğlu, benim ısrarlı 'IKEA'nın ardından satışlarınız düştü mü? IKEA'yı gördünüz mü' türü sorularıma hep aynı cevabı veriyor: "IKEA benim rakibim değil. Biz öyle ürünler satıyoruz ki, geçenlerde eşim Lüset buradan aldığı yapma çicekleri vazoya yerleştirmiş evde. Annesi su vermeye kalkmış çiçeğe. Kapıcı da gelip, kök almak istemiş. Bu abartı değil. Burada Arjantin'den de Güney Afrika'dan da ürün var. Dünyayı buraya getirdik." Mudo bu yıl Kuşadası'nda da açacağı mağazayla birlikte 39 mağazaya ulaşıyor. Sadece IKEA değil, iç piyasada bir de Çin korkusu yaşanıyor. Ne de olsa Çin'den çok ama çok ucuza ürünler geliyor ve iç piyasayı tehdit ediyor. Taviloğlu, "Çin işi bir fırtına" diyor ve ekliyor: Ama şöyle düşünün. Hava raporları fırtına raporu veriyor. Durdurabilir misiniz? Hayır. Ama ne yapabilirsiniz? Tedbir alabilirsiniz. Biz de öyle yapıyoruz. Tedbirimizi alıyoruz. Dünyalı olmak istiyorsak büyük olmalıyız. Biz büyük olmaya uğraşıyoruz.
* Rakibini iyi tanı demekle neyi kastediyorsunuz? 'Rakibini iyi tanı' bizim temel kuralımız. Çünkü rakibini iyi tanımazsan oyunu iyi oynayamazsın. Ben bu sözü ağırlıkla Çin için kullanıyorum.
* Peki ya pazara son giren IKEA? IKEA için de tabii. Biz onları çok önceden tanıyoruz. Bu işe başlarken biliyorduk. Ama biz Habitat'ı da diğer benzer mağazaları da dünyada tanıyoruz. Kimin ne yaptığını, nereden mal aldığını biliyoruz.
* Fiyat karşılaştırması yaptınız mı? Yaptım tabii. Zaten bir mal alırken, dünyada kaça satılıyor, biz kaça satarız analizini yapmadan iş yapamayız. Mudo'nun anayasalarından biri şudur. Biz rakibe bakarız. Ama iyi gözler bakarız. Bak bensana başka bir şey söyleyeyim. Bana bundan 10 yıl once çok Türk olan iki şey söyle demişlerdi, ama bıyık olmasın. Peki dedim ve hiç düşünmeden bir dedim, 'Ne içersiniz?' Bu çok Türk'tü. Bir yere gittiğin zaman mutlaka sorulurdu. İki yıl anlaşmalar yapacağım diye Fransa'ya gittim geldim. Susamışım. Bana musluk gösterdiler! Biz farklıyız. İkincisi de birinin yaptığını yapmak. İşte bu çok Türk. Aynısını yapmak! Çok yanlış. O yüzden biz rakibe çok iyi bakarız, rakipten esinlenecek bir şey varsa, esinleriniriz. Herkes esinleniyor. Ama asla kopyalamayız. Biliyorsunuz çok büyük bir üstadın lafıdır. Der ki esinlenme diye bir kavramın varlığı sabittir, inkar edilemez. Ama insanı çalışırken yakalamalı. Yani eğer oturduğun yerden esinleniyorsan, bunun adına ne dersen de, kopyadır.
BULUNMAZ HİNT KUMAŞI
* Mudo farklı diyorsunuz. Neden? Ben diyorum ki, biz başka türlü yaşam tarzı satıyoruz. Sana şimdi başka bir şey göstereceğim. (İşte tam bu sırada otomobille geçtiğimiz İstinye'de kocaman bir Mudo reklam panosunu gösteriyor Taviloğlu. Panoda, Bulunmaz Hint kumaşı bulunur! yazıyor, altında da Mudo) Şimdi biz bu iddiadayız. Her yıl ayrı kolekisyon yapıyoruz.
* Onlar da evini seven gelsin diyorBiz daha öteye gidiyoruz. Yaşamı seven de diyoruz. Kendimizi apayrı kulvarda görüyoruz. Ama muhakkak birleştiğimiz bir nokta var. Biz de aynı felsefeyi güdüyoruz. Onun için büyümeye uğraşıyoruz. Çok düşük kâr marjıyla satıyoruz. Mağazaya girince sen de göreceksin. Çok çalışıyoruz, kaldırmadığımız taş yok. Dünyanın her yerindeyiz. Sağolsun benim de dostum IKEA'yı Türkiye'ye getiren Nuri Özsüer sana verdiği röportajda bir lafımı söylemiş. 'Çarşı uzun, hayırlı olsun ' demiştim. Bu benim babamdan kalma bir söz. Gerçekten IKEA'nın gelişi piyasayı açar, renklendirir. Ama farkı da ortaya çıkartır. Altını bile ölçmek için mihenk taşı vardır.
BENETTON DENEYİMİ
* IKEA'nın iç piyasada satışlara sizce olumsuz etkisi oldu mu? Millet kulaktan kulağa bunu aylar önceden konuştu. Satışlar tabii etkilendi. Ama ben IKEA'nın açılışından memnunum. Aslında ilk açılış günü hadiseler falan çıkacağını da bekliyordum. Allah'a çok şükür kazasız, belasız geçti o gün. Abartının ötesinde bir durum. Türk milleti köftelere saldırdı düşünebiliyor musunuz? Burası Türkiye. Biz neler yaşadık biliyor musunuz? Hatırlıyorum Benetton ilk mağazayı açacağı zaman, dediler ki bizim Mudo ne olacak. O zaman daha dörtbeş mağazamız vardı. Ama ne oldu? Onlar çarşıyı büyüttü, biz büyüdük. Türkiye'ye sonra Mark's& Spencer geldi. Bütün piyasa yeşil torbalara büründü. Böyle bir ülkeyiz. Öyle bir alışveriş oldu, iç çamaşırlarına öyle bir saldırıldı ki, adamlar şok oldu. Memlekette yenileğe karşı bir açlık var. Bunu saygıyla karşılıyorum. Hafif bir görmemişlik var. Görmemiş kelimesi ayıp değil. Hemen onlu, oralı olmak isteniyor. Ama ne oldu, şimdi Mark's&Spencer da bizim gibi taksit kampanyaları, hediyeli satışlar yapıyor. Yani o da düzene girdi. Ondan sonra Mangolar çıktı, Zaralar çıktı ama bir düzene onlar da girdi.
sana başka bir şey söyleyeyim. Bana bundan 10 yıl once çok Türk olan iki şey söyle demişlerdi, ama bıyık olmasın. Peki dedim ve hiç düşünmeden bir dedim, 'Ne içersiniz?' Bu çok Türk'tü. Bir yere gittiğin zaman mutlaka sorulurdu. İki yıl anlaşmalar yapacağım diye Fransa'ya gittim geldim. Susamışım. Bana musluk gösterdiler! Biz farklıyız. İkincisi de birinin yaptığını yapmak. İşte bu çok Türk. Aynısını yapmak! Çok yanlış. O yüzden biz rakibe çok iyi bakarız, rakipten esinlenecek bir şey varsa, esinleriniriz. Herkes esinleniyor. Ama asla kopyalamayız. Biliyorsunuz çok büyük bir üstadın lafıdır. Der ki esinlenme diye bir kavramın varlığı sabittir, inkar edilemez. Ama insanı çalışırken yakalamalı. Yani eğer oturduğun yerden esinleniyorsan, bunun adına ne dersen de, kopyadır. 
