İstanbullu olmak
Şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satayım" diye başlar, "Köprüde balık - ekmek yemek" diye devam eder... İstanbul sevgisini, hasretini bu kadar güzel ifade eden ikinci bir şarkı var mıdır, bilemiyorum... Ama gerçek bir "İstanbul sevdalısı" olan beni her dinlediğimde acayip etkiler... Şarkının söz ve müziği Şanar Yurdatapan'ındır. Almanya'dan dönemedikleri yıllarda yüreğinde duyduğu İstanbul hasretini dile getirmiştir... Şarkıyı Melike Demirağ kadar güzel yorumlayan kimse çıkmamıştır. Çıkacağını da sanmıyorum. Çünkü Melike, o İstanbul hasretini Şanar'la birlikte bizzat yaşayan kimsedir. Çünkü Melike de gerçek bir İstanbullu, İstanbul sevdalısıdır... İstanbul'u sevmek, İstanbul sevdalısı olmak... Bu sözler bana geçtiğimiz dönemde İstanbul'da bilboardları süsleyen bir kampanyayı hatırlattı. "Ben İstanbulluyum" diyordu birçok ünlü, resimlerinin yer aldığı afişlerde... Aralarında gerçekten İstanbullu olan, olmaya çalışanlar da vardı, öyle bir çabası olmayanlar da... Bir milyondan 12 milyona çıkarak inanılmaz nüfus patlaması yapan bu kentteki herkesin doğma büyüme İstanbullu olması imkansız. Ama kültür olarak, şive olarak hepsinden önemlisi mantık olarak İstanbullu olabilirler... Ben Gaziantepliyim. Bizim İstanbul'a geldiğimiz yıllarda, insanlar İstanbullu olmak için gayret sarf eder, önce dillerini düzeltirlerdi. O zamanlar nezaketsizlik yapanı "Başka İstanbul yok" diye uyarırlardı. Sonra... Sonra, İstanbullu olmamak, köyünü İstanbul'a taşımak, canım İstanbul kültürünü, dilini yok etmek prim yapar hale geldi. Bugün kafanızı kaldırıp tabelalara baktığınızda, Anadolu'nun herhangi bir kasabasının veya köyünün kültürünü yaşatma derneğine rastlayabilirsiniz. Ama Türkçemizin, mimarimizin en güzellerine sahip, İstanbul kültürü ile ilgili bir şey göremezsiniz... İstanbul denilince benim aklıma ilk olarak o mükemmel camilerin silüetleri, Kız Kulesi, Boğaz, karşıdan karşıya koşuşturan şehir hattı vapurları ve onlarla birlikte uçup havada yolcuların attığı simitleri kapan martılar gelir. Ya iskeleler!... Bir Moda ve eski Kadıköy iskelesine bakın, bir de yakın yıllarda yapılan deniz otobüslerinin "teneke yığını" gecekondu kültürünü hatırlatan iskelelerine... Aradaki fark İstanbullu olmakla, olamamak arasındaki farktır. Aradaki fark önündeki mükemmel örneklerin farkına bile varamayan, varmak istemeyen öteki mantığın farkıdır... Son günlerde şehir hattı vapurları, üzerlerine asılmış kocaman bez afişlerle dolaşıyorlar. Vapurlar, ulaşımın birleştirilmesi adına belediyeye devredilmiş. Sendika, mensuplarının işten çıkartılmasından korkuyor... Beni de korkutan çok şey var. Ben dünyanın en tehlikeli deniz geçitlerinden biri olan boğazda ehil ellerde olmayan gemilerin yapacakları yanlışlıklardan, doğacak facialardan korkuyorum... Ben canım şehir hattı vapurlarımızın da, tramvaylar gibi yok edilmesinden, İstanbul slüetinin değişmesinden korkuyorum. Ben 'Daha çok para getirir' diye, kalan bir iki iskelenin de kabapçı yapılmasından korkuyorum. Bu kadar tecavüzcü varken İstanbul'u sevmek de amma zor iş be kardeşim...
|