Kafayı yemiş bir dost...
Böyle gelmiş, böyle gitmez! Pascal denilen kafası karışık Fransız birtakım bozgunculara ipe sapa gelmez bir laf etmiş; bunlar da takılmışlar peşine... Yürü babam yürü... "İnsan düşünen bir sazdır" demiş; işlerine geldiği için hemen düstur bellemişler bu paskallığı. İnsan niye saz olsun? Herkes kara kara düşünmeye başlar da bütün insanlarımız saza dönüşürse, bu koskoca memleket bataklığa dönüşmez mi? Diyorlar ki: "Yaşamda yapabileceğimiz en ciddi, en ağırbaşlı işleri adına "BOŞ" dediğimiz zamanların içine sıkıştırmaya çalışırız. Sanki yaptığımız işler daha önemliymişcesine kendimize ayırdığımız zamanların adı 'BOŞ ZAMANLAR'dır." Alçaklığın, ahlaksızlığın nasıl sinsice yeşerdiğini görüyorsunuz, değil mi? Zamanı; yok boş, yok dolu diye ikiye ayırıp, büyük bir kısmının üstüne yatmaya çalışıyorlar. Yemezler, efendiler, yemezler! Eğer bir zaman parçası "boş" diye adlandırılırsa, neyle doldurulacak? Tabii ki boş şeylerle. Her şeyi çığırından çıkaran bu boş zaman müptelaları bir de derin derin düşünür, dünya işleri üzerine fikir üretir, felsefe dedikleri boş zaman eğlencesiyle uğraşıp çalışmayla doldurulması gereken o canım zaman parçalarını çarçur ederler, gelecek nesillere kötü örnek olurlar. Düzenli, disiplinli, ülkesini seven bir yurttaşın işinden evine, evinden işine gidip gelmesi, artan zamanları da değerlendirmek için evine bir miktar iş götürmesi gerekir. Örneğin avukatlar evde dosyalarını açıp çalışabilirler. Kimse durmamalıdır. Durursak düşeriz. Ayakkabı tamircileri boş zamanlarında kendi ayakkabılarına pençe yapmalı, doktorlar hastanelerin sıkışıklığını hafifletmek için evde banyolarında ameliyat yapmalıdırlar. Bir ülke için "boş zamanlar" dan daha tehlikeli bir şey yoktur. İnsanlar disiplinli çalışıp, kalan zamanlarda uyuyup, dinlenip yeniden çalışmaya hazır hale gelmelidirler. İç dünyayı zenginleştirmek, kültür sanatla uğraşmak, derin derin düşünmek, hayal kurmak, bir saz gibi düşünmek en büyük kötülüktür. Bu gidişata kimse "Dur lan!" demeyecek mi? Boş zamanları kendilerine ayırıp kullanma anarşistleri diyorlar ki; "İnsanların içine doğuştan suçlu, yaşarken sürekli günah işleyen bireyler olma duygusu tıkılmaya çalışılarak, kolay idare edilebilecek sürüler haline getirilmeleri sistemin en büyük oyunudur!" Şimdi söyleyin, bundan daha saçma sapan birşey duydunuz mu? Sürü halinde, örneğin koyun sürüsü, hatta sığır sürüsü halinde yaşamaktan daha güvenli bir şey var mı? Boşuna mı demişler, "Birlikten kuvvet doğar" diye. Sürüden ayrılalım sonra bizi kurtlar kapsın. Yemez! En iyi yaşam şekli, bir sürüye girerek örneğin sığır, öküz, manda- birlikte otlamak, süt vermek, ağılında mutlu bir şekilde uyumak, sabah yeniden açık havada otlamaya gitmektir. Siz siz olun, "sivil itaatsizlik, demokratik kitle örgütü" gazlarına gelmeyin. Yaşamdaki en ciddi işlerin, "boş zamanlar" denilen zamanlarda yapılan işler olduğunu savunanların sesi kesilmeli. Tiyatro, sinema, kitap okuma, müzik dinleme, tartışma, sorular sorma, resim yapma, heykel yontma, sevişme, hayal kurma, aşık olma, aşkını ilan etme gibi fuzuli işler bir an önce yasaklanmalı. Çatlak ses çıkaranın sesi kesilmeli, düşüncenin bir suç olduğu kabul edilmelidir; suç olmasa, "düşünce suçu" diye bir kavram olur mu? Ayrıca herkesin gizli gizli biriktirip bir kenara sakladığı, gizli gizli kullandığı bütün "boş zamanlar" toplanıp depolara kaldırılmalı.. Stoklanan "boş zamanlar" komşu düşman ülkelere ihraç edilmeli, hatta bedava verilmelidir. Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş olur, düşman komşularımızın da çanına ot tıkanır. Bu söylediklerim iyi anlaşılır ve uygulanırsa süratle enflasyon düşer, doğu sorunu hallolur, eğitim sorun olmaktan çıkar, sosyal sigortaların açıkları kapanır, ahlak sorunu kalmaz, mutlu ve sağlıklı bir sürü olarak yaşarız. Kusura bakmayın, "dost acı söyler." BİR DOST.
|