Şimdi bunlar ne kuşu?
Geçen hafta iki eski dostla birlikte oldum. Birisiyle üç gün, ötekiyle üç saat beraberdim. Birinciyi üç gün cebimin içinde gezdirdim. Attım cebime, dolaştık İstanbul'u şıngır mıngır. Evet efendim, birlikte olmaktan, aynı sahneyi paylaşmaktan, kurduğu sofralarda yiyip içip, tiyatro üstüne, yaşam üstüne konuşmaktan çok keyif aldığım bir dostumu cebimde taşıdım...
CEBİMDEKİ DOSTUM
Arada bir çıkarıp, kulak verdim anlattıklarına... Tuhaf bir öykü anlattı bana... Daha doğrusu iç içe geçmiş birkaç aşk öyküsü... Gülriz Sururi şimdilerde sesiyle, bedeniyle değil, kalemiyle öyküler anlatıyor... "Seni Seviyorum" öykülerinden, anı kitaplarından, denemelerinden sonra yayımladığı ilk romanı... Bütün tiyatroculardan ve tiyatrolardan bir dünya kurmuş. Gülriz Sururi, üç gün cebimdeydi. Hep onun anlattıklarına kulak verdim. Çok eğlendim, içim açıldı. Doğan Kitap'tan çıkan Gülriz Sururi'nin "Seni Seviyorum" romanını alın atın cebinize ya da çantanıza... Bulduğunuz her fırsatta ona göz verin, kulak verin... Başkalarını sevebilmek için kendini sevmenin, tanımanın, sınamanın, kendine meydan okumanın öyküsü içinizi açacak. Kitabı bitirdim; başka bir kuşun yuvasına gittim. Hani pek programımda yoktu. Heyecan verici bir proje geldi, hemen kabul ettim. Nazım Hikmet'in "Tartüf 59" adlı oyununu oynayacağız. Prova edilecek, okuma tiyatrosu gibi sunulacak. Nazım Hikmet'in 103. doğum yıldönümü için yapılacak bu gösteri sadece bir kez sahnelenecek. Yılmaz Onay yönetiyor. Bendeniz yeni Tartüf'ü oynuyorum; günümüzün Tartüf'ünü. Takımın oyuncuları esaslı tiyatrocular... Rasim Öztekin, Mahmut Gökgöz, Metin Coşkun, Orhan Aydın, Eser Ali, Özlem Turhal, Gonca Konuklar, Murat Ilgar, Ezgi Coşkun. Rasim'le birbirimizi coşturduk. Muhteşem bir oyun çıktı... İlk defa karşılıklı oynuyoruz. Eh, biraz doğaçlama da oldu tabii... İzleyiciler de uçurdu bizi... Büyük şaire yakışacak coşkulu bir gösteri olsun istedik... Allah için oldu da... Ferhan'ın Ortaoyuncular kumpanyasının gösterilerini sunduğu Ses Tiyatrosu'nda da üç saat geçirdim. Ferhan'ın yuvasında Ferhansız ama Ferhan'ın tiyatroya olan sevgisinin, tutkusunun, saygısının -oyunları dışında tabii- somut bir delili olan binada üç saat geçirdim. Ferhan'ın büyük bir özveriyle yaşattığı binada Ortaoyuncular Kumpanyası'nın yıllardır süren yolculuğunun seyir defteri fotoğraflar, duvarlarda. "Yalnızca sahnedeki gösteriye değil binaya da özeneceksin" der eskiler. Ferhan da gereğini yapıyor. Hem tiyatrosunu ayakta tutuyor hem de Türkiye'nin en eski ve tek tarihi tiyatro salonu.
KAVUK MESELESİ
Kavuk doğru yerde. Hem geleneksel tiyatroyu yeniliyor, günümüzle buluşturuyor, yeni yorumlarıyla yüceltiyor, gençleştiriyor; hem de bence, geleneksel tiyatromuzun özünde olan derinliği pırıl pırıl parlatıyor. Kavuk bence, bu çizgiyi sürdüren birine verilebilir. "Siz hep böyle ağırbaşlı mısınızdır? Aranızda hiç geyik yapmaz mısınız?" derseniz. Haklısınız, yaparız... Oyundan sonra Ferhan Şensoy geldi. İtiraf ediyorum, kavuk geyiği yaptık. Ben kavuğun yıllardır terli, yağlı, kirli olduğunu, bir kuru temizlemeciye verilmesi gerektiğini söyledim. Ardından iyice cıvıttım. "Son kavuk ustası Ankara'daymış; ona yüzlerce kavuk yaptırıp, isteyen herkesin bedeli karşılığı kavuk sahibi olmalarını sağlayalım" dedim. Sonra şarap ikram ettiler, üçüncü kadehten sonra, "Ucunda minik kavuklar olan anahtarlıklar, kalemler, araba aynası için kavuk şeklinde süsler yapılsın" dedim... Üçüncü şişeden sonra kavuk defilesine hangi mankenlerin çıkacağını konuşuyorduk arkadaşlarla. Kapıdan çıkarken Ferhan'a "Yassıada'ya kavuk heykeli dikelim" dedim. Ferhan su koyverdi. "Ben kavuğu Gerard Depardieu'ye vereceğim... Onda bir ortaoyuncu hali var. Hem böylece kavuk Avrupa Birliği'ne girmiş olur" dedi. Şimdi sıra geldi ev ödevine. Bilin bakalım benim bu sevgili dostlarım ne kuşu? İkisi de daha önceleri kartal oldu, şahin oldu, devekuşu oynadı, serçe oldu, balıkçıl, kanarya, baykuş oldu... Şimdi bunlar ne kuşu?
|