kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
  » Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Acınızı paylaşıyorum dostlarım
Acınızı paylaşıyorum dostlarım
En Tatsız An, Tartıya Çıkma Anı!
Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez'in önerileri:

Acınızı paylaşıyorum dostlarım

Sürekli rejim yaparak yaşayan bir şişman değilim. Etrafımdaki insanların bu yönde lüzumlu lüzumsuz 'zayıfla artık' baskılarına bugüne kadar dayandım. Ancak geçtiğimiz hafta katıldığım Siyaset Meydanı'nda bir diyetisyenin yardımıyla zayıflama kararı aldım. İlk randevumuza giderken (sanırım psikolojik) iştahım kesilse de bu zorlu bir yol... İşte başlıyorum. Sanırım, umarım, inşallah başarabilirim... '.

Ocak ayında başladığım 'şişmanım mutluyum' şeklinde algılanan ve şişman olma durumumu dost kişi ve kuruluşlar ile paylaştığım minicik iki oda bir salon köşem çok ses getirdi... Şenay Akay ile defileye çıktım, moda çekimlerinde pozlar verdim, Gülben Ergen, Tuluhan Tekelioğlu, Yasemin Bozkurt gibi isimlerin televizyon programlarına 'şişman insan' kimliği ile çıktım. En son da Siyaset Meydanı'nda arz-ı endam eyledim... Ben asla 'şişmanım, mutluyum' gibi bir şey yazmadım. Ama insanlar bunu böyle algılama yolunu seçti. Oysa tek derdim 'çabuk değiştirilemeyecek bir şeyle uzlaşarak yaşamak' idi. Zaten şişman dostlarım ne dediğimi anlamıştı. Ve galiba mesaj da yerini bulmuştu. Ama her yıl olduğu gibi göçmen kuşlar ülkemize doğru kanatlarını açtığı anda, biz X-Large'ların bikini sorunu yine kendisini hissettirmeye başladı. Ben sürekli rejim yaparak yaşayan bir şişman değilim. Etrafımdaki insanların bu yöndeki lüzümlu lüzumsuz 'zayıflasan artık' baskılarına tüm gücümle dayandım. Çünkü (yapmayan bilemez) rejim yapmak, dünyanın en zor işlerinden biridir. Öncelikle ağır bir konsantrasyon veya sağlam bir neden gerektirir. Bu sağlam nedenler sıralamasında ise bence ilk numara tartışmasız: 'Zayıf birine kaptırılan sevgiliyi, zayıflamak suretiyle kendi kara sularımıza yeniden döndürmek' gelir. Bu durum insanı mum gibi eritir, bitirir. Elinizden gelse 5 kiloya inip, sevdiceğinizi en şirin gülümsemenizle beklersiniz. Bu nedenlerin en dramatiği ise başımıza gelmedikçe anlayamayacağımız ve ülkesini seven, milli değerlerine ve milli 'geyik'lere bağlı her Türk vatandaşı gibi; 'bana bir şey olmaz' isimli muhteşem felsefe ile hayatımıza devam ettiğimiz 'sağlık sorunları tehdidi'dir.

YEME, YEME, YEME!
14 yaşımdaydım kilo almaya başladığımda...
Annem de o yıllarda "Çok yemek yeme, çok çiğne" isimli hastalığa yakalanmıştı. Ben kilo aldıkça, o çırpındı durdu. İşin en dramatiği; kardeşimin çiroz kıvamında zayıf olması idi. Yemek masasında zavallı anneciğim kardeşime "Bunu da ye, şunu da ye" derken, bana da "Yeme, yeme, yeme" derdi. Yani bizim halimizden çok, onun haliydi dramatik olan! Ben kilo almaktan, annem ise beni bir diyetisyen edası ile zayıflatmaktan yorulmadı. Ancak 27 yaşıma gelip, ağır bir sevgili tokadı yiyince, dünyanın kaç bucak olduğunu anladım. Amerika'da yaşıyordum, işsizdim ve bir de terk edilmiştim. Üstelik yerimi alan şırfıntı çok zayıftı! İşte o an birdenbire boğazıma inme indi ve iştahım kapandı. Ardından da 'Forrest Gump' gibi koşmaya başladım. Bütün konstantrasyonum zayıflama üzerine kurulu idi. Her sabah ve akşam 8'er mil yürüyüp, öğlen de bir saat yüzüyordum. (Sayın Reha Muhtar bu performansıma inanmasa da!) Bu yöntem çok kısa bir sürede ciddi anlamda zayıflamama yol açtı. Havalanına dönüp uçaktan indiğimde "Şişman fakat onurlu bir kız vardı ya, aha da o bendim" yapabildim gururla. Ve evet sevdiğimi geri aldım. Ama yaşadıklarım bu kadarla sınırlı değildi tabii ki. Uzun yıllar yaşantısını aktif şişman olarak sürdürmüş, mağazalarda, okulda, aşk hayatında, iş hayatında fark ettirilmeden bile olsa aşağılanan ben, 43 kilo kaybedince birden bire sosyal çevremde farklı bir muamele görmeye başlamıştım. Aynaya bakmaktan korkan ve sadece yüzümü seyreden ben, sürekli boy aynaları ile muhatap oluyordum.

OLAY KAFADA BİTER!
Yaptığım ise Dr. Muzaffer Kuşhan'ın zayıflama merkezinde yaşadığım egzersiz faaliyetini kendi az yeme tarzıma uygulayıp, Amerika'da bunu "kendi isteğimle" gerçekleştirmekti. Kalanlar bilirler; Kuşhan merkezinde hayat çok zordur ve öyle bedavaya ekmek yoktur! Sabah akşam neredeyse 16 km. yürürsünüz, su jimnastiği yaparsınız, fitness'ta ter atar ve azıcık yemekle çabucak zayıflarsınız. Ama eğer bunu yaşam tarzı haline getirmeyi başaramazsanız verdiklerinizi geri almanız kaçınılmazdır. Çünkü bu 'zayıflama' efsanesi tamamen kişisel bir durumdur. Ve olay kafada biter! Verdiğiniz her 5 kilo, bir sonraki 5 kilo için sizi gaza getirir. Artık sizi toplumun görsel beklentilerine uygun bir yaşam beklemektedir. Ve siz deniz kıyısında sevgilisine koşan mesut bir aşık gibi, toplum gerçeğine doğru (tercihan ağır çekimde!) koşarsınız. Amerika'da iken işsizdim ve zayıflamayı iş olarak almıştım kendime. Türkiye'ye dönüp Sabah Gazetesi'nde işe girdikten sonra ise yeniden eski hayatıma geri döndüm. Otomobil yazarı idim ve firmaların yurtdışı ve yurt içi davetlerinde aklınıza gelebilecek en güzel yemekler, kişisel ilgimi bekliyordu. Üzerine bir de sevgili kâbusu yeniden eklenince yaşantımdaki tek ciddi anomali olan yeme problemi, ağır bir depresyon ile nüksetti. Canım çok yanıyordu. Terk edilmiştim ve eğer alkol sorunum olsaydı alkole vururdum kendimi. Ben yemek yemeyi seçtim...
Verdiğim kiloları tek tek geri alırken hiçbir şey umurumda bile değildi. Hayat ne gariptir ki, bu garip süreç beni X-Large köşesinin yazarlığına getirdi ve mesleğimde popüler olmam; yaptığım otomobil testleri, çektiğim fotoğraflar ile değil "Şişmanım, ne yapabilirim?" içerikli köşe ile oldu. Ama işte yaz ile birlikte göçmen rejim kuşları da ülkemize doğru yola çıktı. Şişman dostlarım fitness salonlarını, diyetisyenlerin ofislerini doldurdu. Ben de bu acıyı yaşayıp, zayıflama yolunda şehit verdiğimiz şişman ruhlarımızı kaleme dökmek amacıyla rejime girdim. Bu diziden zayıflama teorileri, Kenya diyeti, Gürcistan rejimi, Mezapotamyalılar'ın tabletlerinde bulunan özel zayıflama cihazı gibi şok gelişmeler beklemeyin. Sadece acılarınıza ayna tutacağım.

VE DİYETİSYENİMİN OFİSİNDEYİM!
İşte bu amaçla ilk olarak bir diyetisyene gitme kararı aldım. Siyaset Meydanı programında tanıştığım, gazetemiz yazarı Selahattin Dönmez ile sözleştim. Sabahın köründe verdiği randevuya giderken psikolojik midir bilmem, iştahım kesilmişti. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Çünkü "Kendinle ne kadar mutlu olursan ol; ne kadar çalışkan, girişken, eğlenceli bir birey olursan ol insanların gözünde bir şişmansın Rahşan ve işte yine bu maceran da bir diyetisyen ofisinde son buluyor" demekten kendimi alamıyordum. Selahattin Dönmez'in ofisine girdiğimde "artık ne olacaksa olsun" havasındaydım. Ama Tarsus Amerikan Koleji'nde okumuş biri ile, bir Mersinli olarak diyalog kurmam hiç zor olmadı. Bana hastadan çok arkadaşı gibi davrandığı için, içimdeki savaşçı Amazon'u tetiklemedi. Sakin bir ses tonu ile bu işi birlikte başarabileceğimizi, acele etmemem gerektiğini anlattı. Sonra boyumu ölçtü. 1.78 çıktı. Kilomu ölçtü. (Ama kilomu söylemek istemiyorum. Utanıyor muyum? Hayır ama zevzek dostlarımın karşıma geçip bunu malzeme yapmaları beni rahatsız ediyor. Bu bir kompleks mi? Evet büyük bir ihtimalle. Kendimle çelişiyor muyum? Ayy bilmiyorum. Ne olur dış ses böyle zor sorular sorma!) Selahattin Bey elime bazı kağıtlar tutuşturdu. Sigara içmediğimi, alkol almadığımı ve Diet Cola dışında bir bağımlılığım olmadığını öğrenince sevindi. Beni gazetede görüyormuş. Çok hareketli olmam, çok işimize yarayacakmış. Gerçekten de ben hiç yerimde duramam. Bir oraya bir buraya zıplarım. Gazetede aşağı inerken merdivenleri kullanırım (Yukarı çıkarken kullanınca insan ter kokabiliyor sonra). Yaşam tarzımı anladıktan sonra bir yemek listesi oluşturdu. Bu kişisel olarak kiloma, kalori gereksinimime ve iş hayatıma uygun hazırlandığı için bir yanlışa mahal vermemek için sizinle paylaşmıyorum. Sanırım Selahattin Dönmez ile aynı dilden konuşuyoruz. Yani bana hasta muamelesi yapmıyor.. İşte başlıyorum. Sanırım, umarım, inşallah başarabilirim...

Rahşan Gülşan

DİĞER GÜNAYDIN HABERLERİ
 Kutsal bir iş yapıyoruz işsizlere iş buluyoruz
 Rüyalarınızı süsleyen gelinlikler
 Her işiniz yolunda
 Hollywood yıldızları buradan giyiniyor
 Hiperaktiflere yulaf güvensizlere tavuk
 Bu kongrede 'çoğul gebelik' tartışılıyor
 Kimi sapığına acıyor kiminin ödü kopuyor
 'Bonus' Kadir İnanır Profilo'ya transfer oldu
 İncecik çünkü aç!
AYŞE ÖZYILMAZEL
Sezen Aksu'yu sevmek...
Hülya Avşar, "Allah herkese...
HAKAN & UTKU
Erkan Mumcu'yla özel bir röportaj
- Erkan Bey, biraz geç...
Prof. Dr. BENGİ SEMERCİ
Okul seçmek
Gazete ilanlarını gördünüz mü? Birçok özel...
AYŞE TÜTER
Lahana salatası
Zencefil köklerini soyun. Kırmızıbiberi...
Aynaya 'küs olmak' kadar 'çok bakmak' da hastalık belirtisi
Aynaya 'küs olmak' kadar 'çok bakmak' da hastalık belirtisi
Uzmanlar dergilerde, televizyonlarda görülen kusursuz bedenlerin...
İbo'ya, Akalın zulmü!
İbo'ya, Akalın zulmü!
Hayatında ilk defa Abdi İpekçi'de yuhalanan İbrahim Kutluay, üstüne...
Roma'da evlenecekler
Roma'da evlenecekler
İki yıldır büyük bir aşk yaşayan Mehmet Ali Erbil ile Tuğba Coşkun...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.