| |
|
|
Anmak kadar anlamak da önemlidir
Londra'dan trenle iki saatte gidilen Stroud kasabasındaki bir fabrikada, bir yaz boyunca işçi olarak çalıştım 1961'de. Stroud'a yakın kentleri de gezdim hafta sonlarında. Bristol'ü, Gloucestershire'ı, Chelthanam'ı, Stratford'u da gördüm. Daha sonraları turist ya da gazeteci olarak İngiltere'ye defalarca gittim. Değişik bölgelerini ve kentlerini ziyaret ettim bu ülkenin. Her kasabanın ve her kentin meydanlarında, 1'inci Dünya Savaşı'nda hayatını kaybeden askerler için dikilmiş anıtlar vardı. Bunların arasında Çanakkale'de (Veya Gelibolu'da) can verenler önemli yer tutuyordu. Aynı türdeki anıtları Fransız kentlerinde de gördüm. 1'inci Dünya Savaşı'nda çarpışan ülkelerde 65 milyon erkek silah altına alındı. 8 milyon asker, 6 milyon sivil öldü, 21 milyon asker de yaralandı.Çanakkale Savaşı da, bu büyük kıyamın cephelerinden biriydi. Tarihimize gerçek bir kahramanlık öyküsü olarak geçen Çanakkale Savaşı'nda, insan kaybı yüzbinlerle ifade ediliyor. Bu rakamın yarısını bizim kayıplarımız oluşturmaktadır. Bu kayıplar Türkiye'nin eğitimli insan birikiminde büyük bir boşluk yaratmış ve Çanakkale ertesinde orta okul öğrencileri liseyi okumadan üniversiteye girmişlerdir. Müttefik donanmaları 1915'te Çanakkale Boğazı'nı geçemediler. Geçebilselerdi Doğu Cephesi'nde savaş daha kısa sürede biterdi. İstanbul'a gelecekleri için, Osmanlı İmparatorluğu 1918'i beklemeden teslim olur, Karadeniz'e çıkacakları için Almanlar karşısında yenilen Rus Çarlığı'na destek verirlerdi. Belki Çarlık kurtulur ve 1917'deki Sovyet Devrimi olmazdı. Demek istediğim şu. Türk tarihine altın sayfalar olarak geçen zaferleri kutlarken, bunları daha geniş bir tarihi boyuta yerleştirmeyi de denemeliyiz. Bunu yaptığımız takdirde, zaferin değeri asla azalmaz. Çanakkale 1'inci Dünya Savaşı'nın sadece bir cephesi olduğuna göre bizim çarpıştığımız diğer cepheleri ve aslında tüm cepheleri de bilmekte ve bunların sonuçlarını değerlendirmekte fayda var. Örneğin kısa süre önce "Sarıkamış"ı hatırlamadık mı? Ya da Suriye Cephesi'ni, Kanal Harekatı'nı hiç bilmiyor muyuz? Verdun'ü, Somme'ı, Ypres'i, Tannenberg'i, Caporetto'yu hiç duymadık mı? Daha da önemlisi 1'inci Dünya Savaş'ının sonuçlarını değerlendirmemiz meselesidir. Çünkü bu sonuçlar hala nihai bir statükoya bağlanmamış bir süreç içinde, Ortadoğu'da ve Balkanlar'da, etkisini gösteriyor. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti, 1'inci Dünya Savaşı'nın yenilen ve parçalanan imparatorluklarının toprakları üzerinde kurulan cumhuriyetlerden ve krallıklardan sadece bir tanesidir. Örneğin Paris Barış Antlaşmaları'nın yenik ülkelere kabul ettirdiği ağır hükümleri Kurtuluş Savaşı ile değiştirmeyi ilk başaran ülke, Sevr'i Lozan'a dönüştüren Türkiye'dir. Örneğin yenik ülkelerden Almanya, Hitler yönetiminde bu işi kuvvet kullanarak yaptığı için, sonunda 2'nci Dünya savaşı patlamıştır. Örneğin Çarlık Rusya'sının Doğu Cephesi'ndeki yenilgisi sonucu, 20'nci Yüzyıl tarihini derinine etkileyen Sovyet Rejimi ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ve bilinçli toplumlar, tarihteki askeri zaferlerini veya yenilgilerini hatırlarken, mutlaka bunların yansımalarını da değerlendirirler. Bu nedenle 18'inci ve 19'uncu yüzyılların, tarihçiler kadar gazetecilerin de ilgi alanına girdiği söylenir. Çünkü tarih devam eden bir süreçtir ve dünü tam anlamadan bugünü anlamak mümkün değildir. Bakın mesela bugün uğraştığımız Ermeni Sorunu da 1'nci Dünya savaşı içinde (1915) gündemin zirvesine oturan bir mesele. Ama Batı Avrupa için Ermeni Sorunu dolayısıyla biz Türkler'in "Karşı Taraf" olarak ele alınması, Yunan bağımsızlık hareketinden, Bulgar bağımsızlık hareketinin şiddetle bastırılmasından ve 1890'lardaki Ermeni olaylarından geçiyor. Eğer "1896 Olayları" olmasaydı, OsmanlıAlman yakınlaşması da olmazdı. Yani tarih böyle bir olgu. İsterseniz ilgilenmeyin.
|