| |
Vali Bey'le önce Siyaset Meydanı sonra Şah çorbacı!..
Ali Kırca Siyaset Meydanı'na konuk etti bizi geçen gece. İstanbul Valisi Muammer Güler gelecek, biz de ona asayiş başta olmak üzere sorular sorup, görüş bildirecektik. Bahçeşehir Üniversitesi'nin Beşiktaş'taki muhteşem kompleksinde buluştuk. Sol yanımda bin yıllık dostum ve meslektaşım Mahmut Övür, diğer yanda ise yine kadim dostlarımdam Profesör Dr. Yankı Yazgan'la, dünyalar sevimlisi bir gerçek İstanbullu, Aydın Boysan oturuyordu.
Dilden köprü Ali Kırca'nın son derece zarif ve "ayarlı" konuşmaları, Mahmut Övür'ün gerçekten de damar soruları, Yankı hocanın insanın içine nane şekeri ferahlığı veren tespit ve çözüm önerileri, Aydın ağabeyin bazen yetkin bir mimar, bazen gazeteci yazar bazen de sadece İstanbullu olarak konuşmaları, geçmiş ve bugün arası köprü ettiği tatlı dili.
Çizilen portre Ve tam karşımızda üzerine devletçiliğin kekremsi kokusundan, mat laciverdinden zerrece bulaşmamış halleriyle bir vali oturuyor. Bir dünya metropolünün atanmış yüksek bürokratı, en cüsseli mülki amiri olmaktan çok, babacan, öneriye açık, katılımcı ve enerjik bir portre çiziyor vali bey. 2.5 saate yakın süren canlı yayında ne güzel ki kimsenin gönlü kırılıp örselenmiyor ama herkeste söyleyeceğini söylemiş oluyor.
Gider miyiz, söz mü? Sevgili Ali bitime az kala son önerilerimizi sorunca tüm dostlar yüreklerinden geçeni kısadan kese açıklıyor. Sıra bana geldiğinde ise konudan firar edip, midevi dürtülerimden mülhem bir talepte bulunuyorum Muammer Güler'e; - Sayın valim, şimdi siz bizi güzel bir çorbacıya götürürsünüz değil mi? - O nasıl söz elbette gideriz
Şah'a gidelim Canlı yayında sözü alınca gerçekleştirmemek olmaz elbet. Oradan çıkışta hep birlikte Ortaköy'e hareket alıyoruz. Hedef Ertekin ağabeyin ünlü kafesinin tam karşı tarafına yakın düşen Şah İşkembecisi. Bir yandan çorbalar içilip, kokoreçler yeniyor, bir yandan da sohbet dallanıp budaklanıyor türlü çeşit mevzuya. Böyle sohbetlerde Aydın Boysan'ın eline su mu dökülür. Lafları alıp alıp tel cambazı maharetiyle öyle bir esip savuruyor ki dinlemelere cihan değer.
Gerisi bostan Vali bey soruyor - Sizin gençliğinizde İstanbul nerede biterdi sayın Boysan? Yanıtlıyor onu Aydın abi; - Surlarda biterdi Vali bey. Gerisi bostandı, bağ bahçeydi. Şimdi Küçükçekmece'den Sultanbeyli'ye kadar büyümüş bir dev şehir var. İstediğiniz kadar ayırın, belediyelere, ilçelere bölün fark etmez. Neticede herkes bir arada, iç içe yaşıyor. Bu türlü sıkıntıları, dertleri, hatta tehlikeleri getiriyor yanında ama ben yine de çok seviyorum böyle yaşamayı.
Tehlikenin keyfi Ağzımda laf durmuyor ve münasebetsizlik ediyorum; - Ne yani? Bunca tehlikesine, kirine, pasağına rağmen mi seviyorsun İstanbul'u Aydın hocam? Ben gibi yarım akıl yeni yetmelerin usta topuna girmemesi gerektiğini bakın nasıl ispatlıyor bana verdiği yanıtla; "Bak evladım.Tehlikenin keyfe ne kadar yararlı olduğunu anlatayım sana" deyip şu fıkrayı naklediyor.
Ne kadar?.. - Vaktiyle bir randevu evinin kapısı tekmeyle açılmış aniden. İçeridekiler "Amanın ne oluyor?" filan deyip çil yavrusu gibi dağılırken uzun boylu, geniş omuzlu, kaytan bıyıklı bir delikanlı girmiş salonun ortasına. İki elinde iki 14'lü tabanca. Başlamış art arda sıkmaya kurşunları. Aynalara, avizelere, boş koltuklara sıkmış durmuş şarjörleri. Sonra mamanın yanından geçip orada duran sarışın bir dilberi kapmış çıkarmış yukarı odaya. Acuk sonra işleri bitip mutlu mütebbessim inmişler aşağı. Delikanlı mamanın yanına gidip; "Ne kadar vizite?" demiş ve söylenen parayı çıkarıp ödemiş anında. Sonra verdiği hasar için de çok yüklü bir para bırakmış. Şaşkın bakışlar arasında da çekmiş gitmiş.
Ne atarsın Aradan geçmiş 3-4 gün. Yine aynı delikanlı, yine aynı saatler, yine aynı zorba halleriyle basmış tekmeyi girmiş içeri, yine sıkmış silahını yine bir kızı alıp yukarı çıkıp, halvet olmuş inmiş aşağı. Mamaya hem viziteyi hem hasar bedelini fazla fazla ödeyip gitmiş yine. Bu durum bir süre daha aynen devam edince mama dayanamamış artık ve ölçülü bir şekilde uyarmış delikanlıyı; "Bak oğlum. Aslan gibi çocuksun. Paran pulun giyim kuşamın yerinde. Gel normal şekilde müşteri ol. Ne atarsın bu silahları da ödümüzü kopartırsın her daim. Bir de fazladan masarife giriyorsun yok yere." Delikanlı önce kıpırtısız durup ardından kahkahalar atarak gülmeye başlamış. Sonra da sormuş mamaya; - Çok korkuyorsunuz değil mi? - Evet be evladım. Çok korkuyoruz. - Ehh onun keyfi orada işte - Nasıl yani nasıl bir keyif bu kuzum? - Korkunca herkesin her yanı (!) büzüşüyor değil mi. İşte o zaman keyfi çıkıyor işin...
|