Taksim'de elinde valizle koşan kadın benim annem
Televizyonda önce Gülşen'in "Of Of"u ardından İbrahim Tatlıses'in "Ah Aşkım" İkisi de Nazan Öncel bestesiymiş. Nazan bu işte... Fazla söze gerek var mı?
Yılbaşında ne yaptınız? Yani yeni yıla nasıl girdiniz? Bazı arkadaşlarım Nişantaşı'nda bütün kavgaların orta yerinde kalmışlar. "Yaşadığımıza şükrederek girdik" diyor biri. Sonra heyecanlı heyecanlı anlatmaya devam ediyor "Adam elindeki bira şişesini sokaktan geçen başka bir adamın kafasında kırıp bize doğru döndü. Ne yapacağımızı şaşırdık. Kaçsan bir türlü, ciddiye almasan bir türlü." Ne yalan söyleyeyim ben yeni yıla hasta girdim. 19 yaşımda aldırdığım bademciklerimin öcü... Kronik faranjitim var. Ama niye bu faranjit yılbaşı öncesine denk düştü gerçekten de bilmiyorum. 31 Aralık akşamı yemek hazırlarken iki küçük köpek ayağımın altında dolaşıyordu. Kocam sigara içiyor, o sigara içtikçe ben öksürüyorum. Köpeklere takılıyorum, 32 yaşına giriyoruz bir kadeh içkiyle bile kutlayamıyorum... Arkadaşlarımız trafiğe takılmış, gece gecikiyor. (Gecikse ne olur o ayrı bir mevzu tabii...) En sonunda yere, yılbaşı ağacının dibine oturdum. İki küçük çirkin köpek yanıma geldi. Bir tanesinin dudağı şişmiş. Bir anda gözlerim doldu. Köpeğimin dudağı şişmiş ve ben fark etmemişim bile... Bir yere mi çarptı? Böcek falan mı ısırdı yoksa bahçede zorla kedim olmaya çalışan beyaz dişi "Şu çirkin surata bir faça da ben mi atayım" dedi? Bilmiyorum. Ufaklık inceletmiyor da... En sonunda bir yere vurduğuna ikna oldum. Ben Korsan'ın üzerinde inceleme yaparken, diğer çirkin suratı bacağını çam ağacına kaldırmış bana bakarken yakaladım. Öyle bir bağırmışım ki "Hayır" diye, köpek ne olduğunu şaşırdı. Bacağı havada bir süre kalakaldı. İşedi mi? Hayır.
2005'in ilk günleri hastalıkla geçti. Cumartesi, pazar günkü sesimi duyan 900''lü hatlarda iş önerirdi. Babaannem telefonda bana kocamın adıyla seslenince işin ciddiyetini anladım. "Babaanne ben Balçiçek" diyorum "Evet" diyor "Balçiçek yok mu oğlum?" Sakın babaannemi bunamış falan sanmayın. Çok şükür aklı fikri yerinde. Sorun benim erkek sesimde. 1 Ocak ve 2 Ocak, iki tam gün evde yattım. Arada gelen öksürük krizleri ve köpeğin şişik dudağını inceleme vaziyetleri olmasa yatakla bütünleşecektim zaten. Ama bu hastalık çok önemli bir işe yaradı, sevgili kocam sigarayı azalttı. Uzun lafın kısası, başımı kaldıracak gücüm yokken telefon çaldı. Arayan annem. Konuşmayı aynen aktarıyorum. - Anne sen otobüse binmedin mi? (Eski yılın son günlerinde anneannem birazcık yüreğimizi hoplattı da annem başkent yollarına düştü.) - Sorma başıma gelenleri. (Şimdi bizim aileden birisi 'Sorma başıma gelenleri' diyorsa orada biraz duracaksınız. Yani 'Ne oldu?' diye devam ederseniz sonuçlarına katlanırsınız.) - Ne oldu? - Biliyorsun ben Mine ile Taksim Ulusoy'da buluşacaktım ya... Önceden gittim, bavullarımı yerleştirdim. Yerime baktım. Otobüsün kalkmasına 5 dakika var, Mine yok. Ben de telefon ettim. "Aman" dedi "Beklet geliyorum." Ben de görevlilere durumu aktarıp otobüsü beklettim. - Eee? - 15 dakika geçti, Mine yok. - Nerdeymiş? - Dur anlatıyorum lafımı kesme. - Anne hadi benim sesim kısık sen diye böyle alçak sesle konuşuyorsun? - Kızım anlatıyorum. Mine'yi tekrar aradım. Sinirlendim tabii "Neredesin?" diye azarladım. "Aman" dedi "Asıl sen neredesin ben otobüsün içindeyim." - Yanlış otobüse mi binmiş akıllı? - Yok o doğru otobüse binmiş. Meğer bizim biletimiz Varan'daymış. Ben valizleri Ulusoy'a yükletmişim. - Nasıl yani? Şaka falan bu. - Yok kızım (gülüyor). Bavulları indirip Varan'a koştum. Allahtan Mine o otobüsü de bekletmiş. Öncelikle buradan iki otobüs işletmesinden de özür dilemeyi borç bilirim. İki çılgın kadın yüzünden 20 dakika kadar bekletilen ey otobüs yolcuları... Taksim'de sokakta elinde iki valiz, uzun topuklarla koşan ve Varan'a son dakika yetişen kadın benim annemdir... Ayrıca cep telefonunu kapamayıp "Bunu kızıma anlatmadan olmaz" pazarlığı yapan da odur. Kısık sesle konuşması ondandır.
2005'in ilk günlerine annem damgasını vurdu. Biraz zamanı olsa yanlış otobüste kendi yerine oturduğunu zannettiği bir adamı bile azarlayabilirdi yani... Potansiyel var diyorum size. 3 Ocak gecesi televizyonun önünde otururken etrafıma bakındım. Bir koltukta sigara içemediği için suratı bir karış bir adam. (Asıl dert futbol liginin tatil olması tabii. Ama Galatasaray- Fenerbahçe basketbol maçını kaçırmadık. Lütfen yani.) Bir tarafta dudağı kocaman şişmiş adeta iki burunlu bir köpek... Öteki köpek mi nerede? Sırt üstü uyuyordur bir yerlerde. Fotoğrafını çektim, önümüzdeki günlerde yayınlayacağım bir köpek böyle uyumayı nasıl becerir diye... Televizyonda önce Gülşen'in Of Of'u çaldı, ardından İbrahim Tatlıses'in Ah Aşkım'ı. İkisi de Nazan Öncel'in bestesiymiş. Nazan bu işte. Fazla söze gerek var mı? 4 Ocak sabahı Antalya'ya uçtum. Kocaman, dolu dolu iki gün geçirdim. Müthiş insanlarla tanıştım. Onlar yarına...
|