Üniversitenin kafası
Başbakan ile "zaplayan" danışmanı "çuvalladı". Ne söyleyip söylemediklerinden değil; söylediklerini savunamadıklarından, inkara sığındıklarından ötürü. Ama başkaları da çuvallıyor. Gazetecilikle yalakalığı karıştıranlar, sırf "iktidar" olduğu için birinin önünde takla atanlar, "yaşam tarzı ve inançlar" meselesine gelince, karşılarındakinin, "nereden geldiği"ni kendisi de tamamen unutsun istiyorlar. Onların "modern, değişimci, piyasacı" düsturuna uysun, "kendilerinden olsun"; yetmez, "kendileri gibi olsun" istiyorlar. Milyonlarca insanın hiçbir demokratik hakkına titizlenmeden, "demokrasi tehlikeye düşmesin" buyuruyorlar. Bu karşılıklı "değişim nezaketi" içinde, farklılıklar, mağduriyetler, fırsat eşitliği, samimi bir şekilde her alana yayılmasın... Bunda hep uzlaşılsın diye duacılar.
Bazı şeyleri tartışabilmek için belki yöntem değiştirmek lazım. Düğümlenen iplerin dışında başka ipuçları aramak lazım. Mesela, "türban - başörtüsü" meselesi. "Kişisel inanç ve kişisel özgürlük" olduğunda sanırım tartışma yok. Çünkü, "üniversitede yasaklar"ı savunan bile, bu örneğe sarılıyor. Özel hayatta, "özel alan"da serbest olduğunu, "öyle değil mi" diyerek belirtiyor. Tartışma, genelde "kamusal alanlar" denilene, öncelikle "üniversite"ye odaklanıyor. Neden? "Üniversite" bir "kale" mi? Kimin kalesi?
Belki "üniversite"nin ne olması gerektiğini, nasıl olması gerektiğini, ne olmaması ve ne kabul edilmemesi gerektiğini tartışmak lazım. Üniversitenin, uslu öğrenciler ile hiyerarşik sıralanmış, otorite altında dizilmiş öğretim üyeleri olarak geldiği yeri tartışmak lazım. Üniversiteden, "siyasi görüş"ün, "kişisel inançlar"ın ve "inançsızlıklar"ın, kişisel özgürlüklerin, bunlara dair tavırların, tartışmaların dışlanmaya, kovulmaya çabalanmasına... Üniversiteyi, özgürlük ortamı yerine otorite ve kurallar silsilesi kılan beton duvarın yıkılması lazım. "Her türlü ideoloji"nin amfilerden, kürsülerden, koridorlardan uzak tutulmasıyla "idealize" edilen bir üniversite yapısının... O kişiliksizliğin, karaktersizliğin, korkunun, despotizmin tartışılması lazım.
Ne başı kapalı diye bir genç mutlaka kişiliksizleşebilir, ne de başı açık diye bir başkası mutlaka özgür kişilik kazanır. Sorun, sadece derse girip yoklamalara katılıp ödevlerini, vizelerini, finallerini "başarı" ile vermenin değil... "Üniversite" denilenin, sıraların, sınıfların, amfilerin; "dışarıdan dinlemek isteyen herkes"e bile açık olabileceği, üniversiteye ulaşmaktaki tüm fırsat eşitsizliklerinin yok edilebileceği, üniversitenin bir "öğretim" değil, çok yönlü, çok renkli, özgür ve açık "eğitim ortamı" olarak "idealize" edilebilmesi. Sorun, kamu üniversitelerini, kamunun değil, kendi mülkleri sanan "otoriter" yönetim zihniyeti ile vakıf üniversitelerini "kendi mülkleri" diye kamusallıktan koparan "otoriter" patron zihniyetinin bizzat kendisi. Sorun; "üniversitede türban sorunu" üstüne tartışan nice "laik" ve nice "dindar" şahsiyetin, "üniversitede demokrasi" de dahil, demokrasi ve özgürlük üstüne içten bir kültürden uzak olması ve öylece orada kalması! Kamu ve vakıf üniversitelerinde yıllarca ders vererek, öğretim kadrosuyla, öğrencisiyle tanık oldum: Mesele; üniversiteyi başı kapalı kızlara açmak, kapatmak değil; gerçekten "üniversitenin kafasını açabilmek"!
|