|
Ödül ve sürprizlerle birlikte hüzün de vardı
|
|
SİYAD ödül töreni yine çok renkli geçti. O gece, basına bölük pörçük yansıyan ya da hiç yansımayan o kadar çok şey oldu ki... İşte törenin perde arkası.
Bazen bir gecenin raporunu vermek çok zordur. Ne yapıp etseniz, ne kadar film çekip yazı yazsanız, bir atmosferi, bir ortak duygusallığı, kolektif bir ruh halini kolay kolay anlatamazsınız. O kolektif ruh hali, o geceye katılanların arasında bir büyük sır gibi yaşar durur. Başkalarına pek ulaşamadan... SİYAD ödül töreni de böyle oldu. Elbette ben işin içinde olduğumdan, onun ötesinde geceden büyük ölçüde sorumlu olduğumdan, nesnel olmam mümkün değil. Ama yine de olabildiğince objektif bakarak ve o gece de belli olan duygusallığımı frenleyerek, size bilinen-bilinmeyen kimi olayları yazmak istiyorum. Gerçekten de o gece, basına bölük-pörçük yansıyan ya da hiç yansımayan o kadar çok şey oldu ki... Bir yerden başlamak gerekirse, örneğin usta sinemacı Halit Refiğ'in son derece mütevazı haliyle bize yürekten teşekkürü, ona ödülünü veren Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun "Yorgun Savaşçı"nın yakılması olayı nedeniyle devlet adına özür dilemesi ve bundan böyle devletle sanatçının daha çok buluşması gereğinin altını çizmesi çok önemliydi. Genelde sanatçılara hep sanatçılar ödül verir ilkesini uygulasak da, bu kez Refiğ'in bir bakanın elinden ödül almasına karar verirken böyle bir barış sözleşmesini umut etmiş miydik? Belki bilinçaltında... Türkiye gibi sanatçısına zaman zaman çok çektirmiş bir ülkede, karşılıklı edilen sözlerin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Umarız ki büyük buluşma tam anlamıyla gerçekleşir ve bizim de bunda küçük de olsa bir katkımız olur. Onur ödüllerine devam edersek, sevgili Hülya Koçyiğit'in tevazu ve gönül çelen güzelliği, sevgili Cüneyt Arkın'ın esprisi ve neşesi çok hoştu. Cüneyt Arkın'ın o gece için hazırladığımız mizansenle, filmlerinde dövdüğü üç sanatçının saldırısıyla karşılaşması, gecenin en iyi sürprizlerinden biri oldu. Cüneyt olayı soğukkanlıkla karşıladı ama ona ödül vermek için sahnede bulunan Zuhal Olcay'ın minik bir panik yaşadığına tanık oldum!...
SON ANDA GELEMEYENLER Ne kadar çok sağlık ve hastalık sorunlarıyla uğraştık bu yıl... Perdede Mimar Sinan Sinema-TV Merkezi'nin hazırlığı 2004'te yitirdiklerimiz filmi geçerken, herkesin gözleri yaşlıydı; ne kadar çok yeri doldurulmaz insan çekip gitmişti!.. Ama dramlar hayatta da sürüyordu. Değerli görüntü yönetmeni Gani Turanlı, ağır bir hastalığın tedavi sürecinde olduğu için gelemiyor, yıllardır evinden çıkmadığı bilinen unutulmaz Münir Özkul'un gelemeyeceği son dakikada anlaşılıyordu. Bir ara piyanoda olması söz konusu olan Melih Kibar, aynı biçimde, son dakikada bir sağlık sorunu nedeniyle çıkamıyordu. Ve de yıllardır Kütahya'da yaşamayı seçmiş Ahmet Uluçay, özel olarak kalkıp geldiği Emek Sineması'nda "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak"la kazandığı en iyi film, yönetmen ve senaryo ödüllerini almak için sahneye çıkıyordu. Acaba bize yeni 'karpuz kabukları' yapabilecek miydi? Tüm bu olaylar nedeniyle, geceye zaman zaman hüzün egemen oldu. Ben kendi adıma gözyaşlarımı sürekli içime akıttım. Ne de olsa sahnedeydim ve sevgili Güner Özkul'la birlikte geceyi sunuyordum. Ama her şey mideme vurdu ve bir ara korkunç bir sancıyla kıvranmaya başladım. Allahtan kürsüden yaptığım ilaç talebini tek bir kişi ciddiye aldı ve bana ilaç yolladı. Onu yuttum ve rahatladım. Kimliğini bilmediğim o kişiye sonsuz teşekkürler...
DİVADAN KONSER Ve sonra unutulmaz anlar... Demet Akbağ'ın Mehmet Aslantuğ'dan, Olgun Şimşek'in Meltem Cumbul'dan, Şerif Sezer'in Güven Kıraç'tan, Erkan Can'ın Suna Selen'den ödüllerini almaları... En iyi görüntü için ödüllendirdiğimiz (ve bizden ikinci kez ödül alan) Ermenistan'dan Hayk Kirakosyan'ın az Türkçe bildiği için İngilizce konuşması... Böylece, gecenin minik bir yan misyonu da oluşuyordu; politik sürtüşmelerin dostluğunu önlediği iki komşu ülkeyi sanat yoluyla yaklaştırmaya çalışmak... Gelmesi gereken, beklenen ve söz veren hemen herkes geldi, geceyi tam bir sinema şölenine, kuşaklararası bir Yeşilçam buluşmasına çevirdiler. Hepsine gönül dolusu teşekkürler. Turnede olan müzik ödülü sahibi Erkan Oğur ve umut veren genç sanatçı seçtiğimiz Boncuk Yılmaz da yoktu. Ama belki en güzel olayı en sona bıraktım. Yıldız Kenter'in konseri...Yıllar önce onu bir TRT söyleşisinde şarkı söylerken dinlemiş ve hayran olmuştum. Hep bekledim, bir albüm yapsın, en azından bir müzikalde rol alsın... Ama olmadı. Bu yılki konser için onu düşündüğümde, çok kişi karşı çıktı; başta Yıldız Hanım'ın kendisi... Ama ben biliyordum; bunca oyunda sesini öylesine iyi kullanan bir sanatçı, şarkı da söyler... Ama ikna süreci gecikti, bu yüzden davetiyelerde adını kullanamadık, 'sürpriz konser' deyip çıktık. Ve o sürpriz en iyi biçimiyle gerçekleşti. Yıldız Hanım yıllarca unutulmayacak bir mini konser verdi. Şükran Güngör'e adadığı "Adamım" ı sahne arkasında dinlerken gözlerimden yaşlar aktı. Ama en çok, Sezen Aksu'nun "Kaybolan Yıllar"ı dinlemesini isterdim. Mikrofondan da söyledim, Aksu'nun şarkılarını her yerde mankenler veya şarkıcı adayları söylüyor. Ama biz Yıldız Kenter'e söylettik. Birazcık övünsek çok mu? Ve konserden sonra, Hülya Koçyiğit'ten Fatma Girik'e, Yavuz Turgul'dan Cihan Ünal'a, bakandan başkana herkes onu ayakta alkışlarken, ben sanatın birleştirici gücüne bir kez daha iman ettim.
|