|
|
|
|
|
|
En iyi saklanan sır!
Said Nursi 23 Mart 1960'ta vefat etti. Urfa'da gömüldü. Daha sonra askeri rejim mezarını Isparta'ya taşıdı Bediüzzaman'ın birkaç talebesi kabrin yeni yerini biliyordu. Ancak 'türbe' haline gelmemesi için sustular.
Said Nursi 84 yıllık ömrünün sonuna vardığında takvimler 1960 yılını gösteriyordu. Ocak ayında geldiği Ankara'da bir süre kaldıktan sonra Emirdağ'a dönmüştü. Mart ayıydı ve Bediüzzaman ciddi biçimde hastaydı. Yatması, dinlenmesi, tedavi olması gerekiyordu. Ama o ani bir karar verdi. Talebeleriyle vedalaşıp Isparta'ya hareket etti. Artık ölümün yaklaştığını hissediyordu. Derken ani bir karar daha verdi: 'Gideceğiz!' Bir otomobil hazırlanmıştı. Aracı Hüsnü Bayram kullanıyordu. Bediüzzaman'a talebeleri Bayram Yüksel ve Zübeyir Gündüzalp eşlik ediyordu. Otomobil 20 Mart günü Isparta'dan hareket etmişti. Said Nursi ve talebeleri sürekli izleniyordu. Aslında kentten ayrılması mümkün değildi. Her an yerleri saptanıp geri getirilebilirlerdi. Ama o kafasına koymuştu: Urfa'ya gidecekti.
'HEMEN DÖNÜN!' Sonuçta 'yakalanmadan' 21 Mart günü Urfa'ya vardılar. Bediüzzaman İpek Palas oteline yerleşti. Said Nursi'nin kente geldiğini duyanlar otele akın ediyordu. Emniyet olayı öğrenmişti. Ertesi gün otele iki sivil polis gelmişti: "Hazırlanın, Isparta'ya dönüyorsunuz!" İddiaya göre emri İçişleri Bakanı Namık Gedik vermişti. Hasta olan Said Nursi ölümün yaklaştığınıhissediyordu. Tek arzusu huzur içinde sonsuza göçmekti. Emniyet ise gitmeleri için ısrar ediyordu. Sorgu sual derken Demokrat Parti İl Başkanı Mehmet Hatipoğlu olayı haber almıştı. Yetkililerle sert tartışmalara girmiş, hatta kararlılığını göstermek amacıyla bir ara silahını masanın üstüne dahi koymuştu: Bediüzzaman gitmeyecekti! Urfa'daki talebeleri ve Bediüzzaman'a sempati duyan binlerce kişi otelin önüne toplanmıştı. Bu arada hastaneye başvurulmuştu. Hükümet doktoru derece ateşle bir yere gidemez" diyordu.
VE HİÇ UYANMADI Ertesi gün de yetkililerin "Gitsin" baskısı sürdü. Emir kesindi. Bediüzzaman da ısrarlıydı: "Burada öleceğim." Bu arada sevenleri kuyruğa girmiş elini öpüyordu. O gece Said Nursi'nin ateşi çok yükselmişti. Talebesi Bayram Yüksel başında bekliyordu. Takvimler 23 Mart'ı, saatler sabaha karşı 03:00'ü gösterirken Bediüzzaman uykuya daldı. Bir daha da uyanmadı. Haber hızla yayılmıştı. Türkiye'nin dört bir yanından talebeleri Urfa'ya akın etmeye başladı. Ertesi gün birçok gazetenin manşetinde bu olay vardı. Cenaze namazı 24 Mart Perşembe günü ikindi vakti Ulu Cami'de kılındı. Büyük birkalabalığın eşlik ettiği törenle Halilürrahman Dergâhı'nda hazırlanan mezara gömüldü.
BİTMEYEN HİKAYE Bediüzzaman toprağa verilmişti ama hikâye bitmemişti. 1960'ın 27 Mayıs günü ordu darbe yapmıştı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve Demokrat Partililer yargılanacaktı. Yeni yönetim karar almıştı. Said Nursi'nin mezarı nakledilecekti. Yetkililer Konya'da oturan kardeşi Abdülmecid Ünlükul'dan bu yönde bir dilekçe vermelerini istemişti. Olurdu olmazdı derken neticede Ünlükul, askeri uçakla Urfa'ya getirilmişti. Yanında Korgeneral Cemal Tural da vardı. 12 Temmuz gecesi askerler dergahın bulunduğu Halilürrahman Camii'ni çevirmişlerdi. Urfa'da sıkı bir denetim vardı.
GECE OPERASYONU Sonuçta dergâhta yer alan kubbeli yapı balyozlarla yıkıldı. Mermer kırıldı. Kabir açıldı. Bediüzzaman'ın, hemen hiç bozulmamış olan, kefen içindeki cesedi çıkarıldı. Önceden hazırlanmış olan bir tabuta yerleştirildi. Tabut içinde Abdülmecid Ünlükul'un da bulunduğu bir uçağa konuldu. Hedef Afyon'du. Ardından tabut askeri bir araçla Isparta'ya götürüldü. Ve bilinmeyen bir yere tekrar gömüldü. Said Nursi'nin mezarının yeri belki de Türkiye'nin en iyi saklanan sırlarından biridir! Pekiniye? Nasıl oldu da... Bediüzzaman'ın en küçük bir hareketini dahi kaydeden... Yaptıklarını ve ona yapılanları araştıran talebeleri mezarını ortaya çıkarmadı? Burada Nur Hareketi'nin önemli bir özelliğini görüyoruz. Önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi Said Nursi bir 'tarikat şeyhi' değildi. Kuran'ı belli bir biçimde yorumlamış ve kabaca ifade edersek, "Canlı-cansız doğayı Allah yaratmıştır. O halde pozitif bilimleri öğrenmek, Allah'ı öğrenmektir" demişti. Yani bilimciydi. Hurafelere, batıl itikatlarına yüz vermezdi. Dolayısıyla bu ve benzeri fikirlerinin sonucu olarak mezarının bir türbe' haline gelmesini istemiyordu. "Benden medet ummayın... İşte Kuran, işte Risale-i Nur... Onları okuyun" diyordu.
ÖRTÜŞEN İSTEKLER Talebelerine defalarca mezarında, gözlerden uzak, huzur içinde yatmak istediğini belirtmişti: "Dostlarımın uzaktan ruhuma Fatiha okumaları kafidir, kabrime gelmesinler..." Tam bu noktada talebeleri ile askeri rejimin istekleri örtüşüyordu. Çünkü askerler de onun mezarının bir 'türbe' haline getirilmesini, çaput bağlanmasını, adak adanmasını istemiyordu. Yani askerler belki de farkında olmadan Bediüzzaman'ın vasiyetini yerine getirmişlerdi!
Emre Aköz Nevzat Atal
|
|
|
|
|
|
|
|
|