Zaferin dayanılmaz hafifliği
Kırmızı çizgilerimizin (?!) hiçbirini kabul ettiremeden kazandığımız 17 Aralık zaferi ile (!) gerçekte hangi aşamaya geldiğimizi iki örnekle belgelemek mümkün: İlki 'kısıtlama' meselesinden.. Hani AB cenahından 'Türkler için serbest dolaşımı kalıcı olarak kısıtlama' şartı dile getirildiği zaman içerimizden yükselen bir savunma vardı: - Roma Antlaşması bu işin baba yasasıdır.. Onunla çelişen böyle bir yasaklama olamaz. Ne var ki 17 Aralık zirvesinden çıkan sonuç bu dayatmanın tarafımızdan kabul edilmiş olduğudur.. Oysa deniyor ki, Zirve Bildirgesi'nde bu ibareyi yumuşattık! Nasıl yumuşattık? Bu sorunun cevabını bir benzetme ile daha anlaşılır kılabiliriz: İlk metin taslağındaki ibare şunun gibi bir şeydi: - Türklere et yemeyi sürekli olarak yasaklıyoruz. Değişiklikten sonra aynı yasak bakınız ne kadar yumuşatıldı: - Gerekli görüldüğü takdirde Türklere et yemek her zaman yasaklanabilir.. Parlak zaferimizin etli butlu ayaklarından biri budur.. Kutlu olsun.. İkinci örnek de Kıbrıs meselesinden: Rum tarafını tanıyacağımız yolunda imza atmamız isteniyordu.. Ne yaptık? 'Masadan kalkarız' diye rest çektik.. AB ileri gelenlerinden bazıları, 'aman gitmeyin' diye eteğimize yapıştılar. Zaten onlar AB içindeki bizim ebedi dostlarımızdır; çünkü anne veya baba tarafından aslen Türk oldukları için bizi çok severler, yoksa Avrupa'nın bize ne ihtiyacı var?! Böylece imza atmadık ama Başbakanımızın verdiği sözle yetindik!! Kaç kişi farkında ki; bunun öbüründen iyi olmasını kabul etmek, hem Türkiye'ye, hem de başbakana hakaret etmekle yüzde yüz eş anlamlıdır: - İmza atsaydık bizi bağlardı ama Başbakanımızın verdiği söz bizi bağlamaz. Beş yüz senelik diplomat aynen bunu söyleyebiliyor! Parlak zaferimizin ikinci ayağı da budur.. Kutlu olsun.. Oysa bu ikinci ayak doğrudan doğruya 'Müzakere Tarihi Alma Başarısı'nı anlamsız kılmakta, 3 Ekim'e kadar Kıbrıs için elimizikolumuzu bağlamaktadır. Nitekim Avrupa medyası, son zirvenin bizimle ilgili kararlarını yorumlarken adeta söz birliği etmişçesine ortak bir vurgu yaptı: - Türkiye'ye AB yolu açıldı ama Kıbrıs şartıyla!. Şimdi bu açıdan iki seçeneğimiz var: 1) Rum devletini yasal Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıyacağız ve 3 Ekim'de müzakerelere başlayacağız.. (Öteki şartlar baki..) 2) Bu tanımayı içimize sindiremeyeceğiz ve 3 Ekim'de bir başka baharı beklemek durumunda kalacağız.. Peki o zaman 'Kıbrıs'ta anlaşma gerçekleşmeden Rum devletini tanıyamayız' şeklindeki sözde kırmızı çizgimiz ne olacak? Doğrusu Kıbrıs'la ilgili olarak 1974'ten beri sayısız yanlışlar yaptık ama bunların en kötü ikisi son iki hükümetin eseridir. Birincisi, Helsinki'de kuru adaylık uğruna, Kıbrıs'la ilgili Londra Antlaşması'ndan doğan hakkımızdan vazgeçmemizdir.. ('Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadıkları herhangi bir uluslararası kuruluşa giremez' anlamındaki madde..) İkincisi de 17 Aralık günü sayın Erdoğan'ın verdiği söz.. Böylece, Kıbrıs Rum kesimine aynen şöyle demiş bulunuyoruz: - Beyler, dişinizi sıkın, 3 Ekim'de Türkiye'nin müzakerelere başlayabilmesi için size her türlü tavizi vermesi kaçınılmazdır.. Ne Annan Planı'nı kabul edin, ne başka birini.. ENOSİS deyin, peygamber demeyin. Esasen Rumların reddinden sonra hala Annan Planı'nın masaya gelmesini kabul etmek Ankara için abesten öte gülünç bir durumdur.. Hadi içimize sindirdik ve yeniden Annan Planı çerçevesinde masaya oturduk.. Rumlar, bu planda istedikleri değişikliklerden niye geri adım atsınlar? Türkiye kendi kendini 3 Ekim 2005'e kadar bu işi halletmek üzere bağladığına göre Rum'un verebileceği taviz sıfırdır. Ne Yunanistan, ne de bir başkası, Rumların eline Ankara'nın sunduğu bu yeni silah kadar etkili bir pazarlık aleti veremezdi..
Artık dünyaya tam açıldığımıza göre takvimimizdeki bayram olmayan sınırlı sayıda birkaç iş gününü ayıklayalım. Fazla çalışmaya da gerek yok nasılsa, AB'ye gireceğiz, yan gelip yatacağız.. Böylece Sevr'in imzalandığı, İzmir'in işgale uğradığı, Rusların Kars ve Ardahan'ı istediği, askerlerimizin başına çuval geçirildiği ve benzeri günleri huzur içinde bayram olarak kutlayabiliriz..
|