| |
Geri vitessiz...
Avrupa Birliği Zirvesinin kararıyla 3 Ekim'de "tam üyelik müzakerelerine" başlayacak olan Türkiye, bundan böyle "geri vitesi" olmayan "yeni ve çok farklı" bir hatta girmiş sayılır. 2004 İlerleme Raporu, Türkiye'nin "Kopenhag Kriterleri" ni yerine getirdiğini vurguluyordu, zirve kararı ise Türkiye'yi, AB'nin yapısı içinde daha da derinlemesine yer alan bir parçası haline getiriyor. AB sürecinin en önemli yanı, Türkiye'deki yönetim ve yaşama standartlarını "konjonktürel" gelişmelerin etkisinden kurtarması, zaman ve zemine göre uygulama imkanını ortadan kaldırması, keyfiliği sona erdirmesidir... Tam üyelik müzakeresinin geri vitessiz ve yeni bir hat olması, bu nedenledir... Bir ikinci nedeni de, bundan böyle "yönetilenlerin" asli unsur sayılması, "insan odaklı" bir anlayışla vatandaşların zenginliğini ve özgürlüğünü hedef alan bir "yönetim anlayışının" kabulüdür...
Bu sürecin ilk aşamasında, değişimin en belirgin hedefi devlet yapılanması idi... Toplumun büyük desteğini bu nedenle kazandı. En azından mevzuatı itibariyle daha demokratik, çoğulcu bir devlet yapılanması hedeflendi... Bu henüz uygulamaya ve zihniyete tamamen yansımış değil... Ancak "kriterler" e aykırı davrananın gayri meşru duruma düşeceği bir ortam yaratıldı... Kopenhag Kriterleri'ne uymayanın ofsaytta kalacağı bir devlet yapılanması, yönetilenler açısından büyük bir ferahlık getirmekte... Ne var ki, Türkiye'nin mevcut temposunu düşürmeden yola devam etmesi, 3 Ekim'e kadar önceliklerini hızla not edip bunun tavizsiz takipçisi olması gerekiyor. Tam üyelik müzakerelerinin başlaması, biraz da, 3 Ekim'e kadar yapılacaklara bağlı... Bunlardan ilki, Kıbrıs Cumhuriyeti konusudur... Kıbrıs'ta kalıcı bir çözüm sağlanmasıdır... Anlaşıldığı kadarıyla, bu çözümün çerçevesini Annan Planı çizecek. Bu, Türkiye ve KKTC açısından bir avantaj... Çünkü hem Türkiye, hem KKTC halkının ezici çoğunluğu, hem Birleşmiş Milletler, hem AB bu planı destekledi... Buna karşı çıkan ise henüz ilkel bir milliyetçilik aşamasını geride bırakamayan, AB ruhunu ve felsefesini anlamakta güçlük çeken Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi ve onu destekleyenler oldu.
Kıbrıs'ın yol haritasında çok önemli iki durak var... Bunlardan ilki KKTC'de şubat ayında yapılacak milletvekili seçimleri, diğeri de gene KKTC'de nisan ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri... Türkiye'nin statükocularının "çözüm karşıtı" bir anlayışı galip getirmek için ellerinden geleni artlarına koymayacağı unutulmamalı... KKTC'nin seçim süreci, Annan Planı'nın Rum kesiminde hayata geçirilmesi açısından hayati önemi haiz...
Bir başka konu, çok zorlu bir süreç olan müzakere aşamasına hazırlanmaktır. Müzakere örgütlenmesi sanıldığından çok daha zor bir çaba gerektiriyor... Müzakere sürecini gerçekleştirecek kadroların tesisi, müzakere stratejisi, örgütlenme biçimi, hazırlıklar derhal başlarsa 3 Ekim'e kadar ancak oluşur... On bin kişinin çalıştığı Adalet Bakanlığı'nda dil bilen elemanın sadece kırk bir kişi olduğunu unutmayın... Bu da Kıbrıs sorunu kadar önemli. 3 Ekim'den sonra hiç değişmeyecek bir gündem maddesi de sürekli değişimin yaşam tarzına dönüştürülmesi olacak. Kopenhag Kriterleri kağıt üzerinde yerine geldi ama yaşamın henüz tümünü kapsamadı... Devlet ve toplum tarafından içselleştirilmedi... Ayrıca, İlerleme Raporu'nda madde madde belirtilen eksiklerin sürekli bir yol rehberi olması gerekiyor... Türkiye artık reform yapmayı yaşam tarzı haline getirecek... 70 milyonluk bir kocaman toplumun dönüşüm projesinin hiç de kolay olmadığını akıldan çıkarmamalıyız.
Evet, bunlar geri vitesi olmayan bir ülkenin, yeni bir hat üstünde hızlanmasını sağlayacak olan yeni ev ödevleri... Bütün ödevler gibi de zor ve sıkıcı. Ama ödülü tarihimizde rastlanmadık ölçüde büyük ve parlak olacak.
|