|
|
'Manen ve maddeten hastayım'
İlk mektup 21 Ağustos 1926'da İstanbul'dan yazılıp gönderilmiş. Şöyle: "İstanbul'un bir köşesinde elem ve ızdırap içinde yuvarlanan güzel İzmir'in bedbaht kızını bir suretle hatırlamanız, ahlakınızın, hissiyatınızın, nezahat ve asaletine en büyük delildir. Seyahat meselesini unutmuştum. Saadetimden, yuvamdan, kıymetli emellerimden öyle feci şekilde uzaklaştırıldım ki, kendimi çok sevdiğim Türk dilini ve beklemekte canımla başımla merbut olduğum Türk yurdunu seyretmekten de mahrum bırakmak istemiyordum. Samimi ve mucip bir lüzum olduğu halde, memleketimden ayrılmaya karar veremiyorum. Belki Latife Hanım'ı azim sahibi, benlik sahibi bilirdin. Bu ne zaaf.. Kendini niçin bu kadar derin bir eleme kaptırdın? Onun yüksek izzet-i nefsi, kadınlığı, şerefi nerede diyeceksiniz? Çok rica ederim, beni sakın tağyip (Ayıplamak) etmeyesiniz. Hayatta öyle muammalara, öyle müthiş fırtınalara tesadüf edilir ki, bazen en kuvvetli dimağ bile muvazenesini kaybedecek kadar sarsılır. Böyle vaziyetlerde, bence yakın bildiğimiz insanların, hazan yaprakları gibi titreye titreye, çırpına çırpına kızarıp sarardıklarını, solduklarını ve nihayet merbut oldukları dala tutunamayarak düştüklerini ve toprağa karıştıklarını görürüz. Fakat bazen elem, yine o kahhar (kahredici) pençe, tefrik ettiği mütait bir ruhu kuvvetli yumruğu içinde sıkar. Bir gün dünyanın her acısını küçük görecek kadar kudretli olarak, yepyeni bir zihniyetle (vazife zihniyetiyle) beşeriyetin içine atar. Öyle zannediyorum ki, mensup oldukları heyet-i içtimaiyeye (sosyal topluluğa) en büyük hakları sebkat etmiş (geçmiş) olanlar, bu mektuptan çıkanlardır. Elem büyük mürebbiyedir. Bilseniz bana ne hakikatler öğretiyor. Bana sıhhatli ve neşeli bir hayat temenni ediyorsunuz. Mutlaka bir hakk-ı hayat edebilmek için, evvela sıhhatli olmak lazımdır. Bilhassa dimağ ve his meselesi mühimdir. Maalesef hem manen, hem maddeten hastayım. Çok muzdarip bir haldeyim. Neşeyi unuttum. Latife"
|