|
|
Tarikat değil cemaat mürit' değil 'talebe'
Bediüzzaman'ın takipçileri eskiden kendilerine 'Nurcu' denmesinden hoşlanmazdı. Zamanla bu tabire alıştılar. Artık önemsemiyorlar. İsimlendirme konusunda en çok titizlendikleri nokta ise 'tarikat' değil 'cemaat' olmaları. Türkiye'de her türlü dini gruplaşmayı 'tarikat' sanan birçok insan var. Halbuki Nur örgütlenmesi, tarikat örgütlenmesinden çok farklı. Birkaç örnekle açıklamaya çalışalım: Tarikatların bazı ortak noktaları vardır. 'Zikir' (anlamak, tekrarlamak) yani Allah'ın isimlerini, hep birlikte (ya da tek tek), yüksek sesle (ya da sessizce) anmak bunlardan biridir. İbadettir. Her tarikatın bir 'pir'i vardır. Bu kişi 'büyük kurucu'dur. Tarikatta pir-şeyhten diğer şeyhlere doğru inen bir silsile vardır. Tarikatı bir şeyh yönetir. Kuruluşun manevi lideridir. Örnek bir insandır. Tasavvuf geleneğine göre bir kişi, bir şeyhe bağlanmadan, yani onun müridi olmadan olgunluğa erişemez. Tekke tarikat mensuplarının toplandığı yerdir. Tarikatın kendine has terimleri ve simgeleri vardır.
'SÖZ'E KARŞI 'YAZI' Nurculuk ise cemaattir. Bu cemaatte şeyh yoktur. Said Nursi'ye takipçileri 'Üstat', 'Bediüzzaman hazretleri' diye hitap ederler. O bir şeyh değil, cemaatin imamı, yani topluluğun manevi lideridir. Bir şeyh gibi, kendinden sonra gelene (halefine) el vermemiştir, 'post'u yoktur. Böyle olduğu için de vefatından sonra cemaat çok sayıda kola ayrılmıştır. Cemaatte yer alanlara talebe (öğrenci, şakirt, stajyer) adı verilir. Sözü dinlenen, Said Nursi'yi tanımış kanaat önderlerine 'ağabey' diyorlar. Tekkeleri, dergâhları yoktur; Risale-i Nur'u okuyup tartıştıkları yerler 'Dershane- i Nur'dur. Tarikatlar sözlü kültüre dayanır, Nur cemaati ise yazılı kültüre. Said Nursi'nin izinde giderek, "Zaman tarikat zamanı değil, hakikat (ya da 'imanı kurtarma') zamanıdır" demeyi severler.
|