|
|
|
|
|
Bu şarap muz kabuğu kokuyor
|
|
Beş altı yıl oluyor. Londra'da Tate Gallery'deyiz. Kürsüde gençten bir İskoç. Elindeki kadehi eviriyor, çeviriyor, kokluyor... Bir yudum alıp, nefesleniyor. Sonra tekrar kokluyor. Sanki zaman durmuş. Genç adam miras olarak kendine kalan her daim kırmızı yanaklı yüz ile teatral bir antik töreni ifa ediyor. Kelime atlamadan ne diyor, ne yapıyor takipteyiz. Yolda görsek ehemmiyet atfetmeyeceğimiz delikanlı, İngilizlerin pek övündükleri, kültür mirası addettikleri bir markayı emanet ettikleri insan. Madem o denli önemli, mutlaka bir kontrol ya da denetim mekanizması vardır diyeceksiniz. Hayır, yok. Nereden biliyorum! Onu da anlatalım.
ÖDÜLLÜ ARAŞTIRMA Daha yeni, Maxium'la İskoçya'dayız. Macallan Viskileri'nin imalathanesine gidiyoruz. Pırıl pırıl bir hava. Yeşilin her rengi etrafda. Uzunca bir yolculukla tesislere varılıyor. Burası İngilizlerin, dedik ya neredyse alameti farikası gibi bir malt viski, Macallan'in imal olunduğu yer. Ama sakın gözünüzün önüne endüstriyel bir peyzaj gelmesin. Her şey bu büyük markaya yakışır bir şekilde tanzim olunmuş. Mimarisi mütevazı ve sade. Bir safa geldin ünitesi ile karşılanıyoruz. Önce soluklanıp, sonra sınai bölüme geçiyoruz. Tekrar geri döndüğümüzde saat 11:30 gibi. Akça pakça bir adalı kız beliriyor. "Şimdi" diyor, "sizi yan salona rica edeceğim. Orada eski tabirle 'tadıcıbaşımız'la tanışacaksınız." Derken kapı açılıyor. O da ne? Bu bizim Tate'deki "delikanlı" çıkmasın mı? Malum seans bitince muhabbet başlıyor. Beklenen sorular: Karışım nasıl yapılıyor? Kim karar veriyor? Hafif utangaç, fakat kendinden emin. Kısık bir tonla yanıtlıyor: "Ben. Çalışma arkadaşlarım da fikir beyan ederler." Evet ama son söz kimde? Gülümsüyor... Önce 1990'lı yıllar, sonra 1960'lar derken 1940'lar koklanıyor, tadılıyor. "Tadıcıbaşı"nın koku paletinde bulunan dil ve tarif zenginliği imrendirici... "Canım nereden çıktı şimdi bu tadım seansı?" diyeceksiniz. Bakın: Geçen hafta tıp ve psikoloji alanındaki Nobel Ödülü'nü alan Amerikalı araştırmacılar Axel ve Buck'ın çalışmaları neydi biliyor musunuz? Hemen her memeli hayvan birkaç bin kokuyu kimyaları ile ayırdedebiliyor. Peki bu nasıl oluyor? Şöyle: Örneğin insanoğlunda ayırabildiği yaklaşık 350 koku için, ayrı ayrı koku alma hücre kompartımanları var. Toplam 30 milyon koku alma hücresi 350 ayrı "ana başlık'da" toplanmış. Kabaca ifade edersek her birinin uzmanlığı farklı. Diyelim ki birisi vanilya kokusunu alıyor, diğeri ise kırmızı meyveleri. Gelen kokunun yoğunluk ve şiddetine göre bir elektrik sinyali, 10 bin iletken marifeti ile beyne gidiyor. Beynimiz ise önüne gelen koku kategorisini "tanımamızı" sağlıyor. Nasıl mı? Daha önce öğrenip bildiklerimizin içine yerleştirerek. Örneğin, şarap meraklısı Chateauneuf du Pape'daki taze biçilmiş çimeni not ederken, parfüm danışmanı yeni parfümün içindeki bukeyi anlatıyor. Elbette burada sözünü ettiğimiz farklı burunlar. Bunlar hergün rastladığımız fanilerden değil. Özellikleri, günlük hayatta üzerinde durmaksızın atlanılıp gidilen bir dizi koku farkını bilebiliyor olmaları. Sahiplerine prestij, güç ve para sağlıyor. Tabii ki özen göstermeleri gereken bu duyuları, onların yaşamlarını kısıtlayabiliyor. Örneğin, parfüm kullanmaları kesinlikle yasak. Ellerini kokusuz sabunla yıkıyorlar. Üşütmemek için azami ihtimam gerekiyor. Ama ne diyelim, bu nimet karşılığında bu kadarcık külfet çekilmez mi?
SAHTE KOKULAR Peki normal faniler, onlar çok mu biçareler? Şaşıracaksınız ama hiç de değil. Geçenlerde Türkiye'ye gelen Thomas Flocco ile konuşuyoruz. Kendisi "Jim Beam Worldwide" Başkanı. Bu "Bourbon Viskisi Çatısı" sadece Amerika'nın en popüler içkisini satmakla kalmayıp, Geyser Peak gibi şarapların da sahibi. Yani bir eli ile geleneksel bir ürünü tutuyor, diğer eli ile de yeni nesilleri tutmaya çalışıyor. Konu ister istemez şuraya geliyor. Bu kadar yıl sonra Jim Beam viskisinde fikir ölçeğinde bile olsa yeni aramalar oluyor mu? Yanıt: Tüketicinin bu konuda öyle şaşırtıcı bir sadakati var ki. En küçük bir aramaya dahi kapılar kapalı. Tabii ki bu koku işi tüm şarap alemini de çok yakından ilgilendiriyor. Ama sadece şarabı da değil. Bir de küresel ölçekteki sınai gıda sektörü ve genç nesillerin yollarının kesiştiği bir yer var. Bugün çocuklara yoğurt ya da süt verdiğimiz zaman daha kolay tüketilsin, hadi eğri oturup doğru konuşalım, bağımlılık yaratsın diye muhtevaya yerleştirilmiş "ekler" var ya. Örneğin ananas kokusu. Nedir? Methylbutyrat. Muz kokusu, amylacetat. Fındık kokusu, filberton. Böyle sürüp gidiyor. Çocuklar muz kokusunu muzun kendisinde, kendi kokusu ile değil, kimya laboratuvarında yaratılmış sahtesinde öğreniyorlar! Tüfek icad oldu, mertlik bozuldu!
|
|
|
|
|
|
|
|
|