| |
|
|
Holiganlığın esası renk aşkı değil ki
Hatırlarsınız: İnönü Stadı'nda bıçaklanarak öldürülen Cihat Aktaş'ın katil zanlısı olan Fatih Sözüer'in önce G.Saray taraftarı olduğu öne sürülmüştü. Ancak bu haberin bir ' saptırma' olduğu, gencin BJK taraftarı olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Zaten birçok kişi buna inanmamış; "Olur mu öyle şey, bir G.Saraylı'nın BJK tribünlerinde işe ne..." demişti. Bense şöyle mırıldanmıştım: Neden olmasın? Niye böyle düşündüm? Çünkü şu hayatta beni en çok şaşırtan, "İnsanoğlunun yapmayacağı şey yok" dedirten olaylardan biri holiganlıkla ilgili. Anlatayım...
*** Bundan 14-15 yıl önce Tempo dergisinde çalışıyordum. Günün birinde 18 yaşında bir ofisboyu işe aldılar. Şirin bir oğlandı. Fırlama bir tip. Ve hasta Fenerli! Ama öyle böyle değil. Sürekli sarılacivertli atkıyla dolaşırdı. İşe başladığının üçüncü günü boş zamanlarda oturduğu köşeyi F.Bahçe'ye ilişkin posterlerle, kupürlerle donatmıştı. Pazartesi günleri işe orasında burasında yara bereyle filan geldiği olurdu. "Hayrola ne oldu, düştün mü" türü sorularımıza önceleri cevap vermiyordu. Derken bizim ofisboyu daha yakından tanıdık. Samimi olduk. Sonunda itiraf etti: " Abi ben Fener manyağıyım. Ama mahalle arkadaşlarımın hepsi Beşiktaş taraftarı. Ben onlarla birlikte olup Fenerlilerle kavga ediyorum. Mesela geçen gün fena halde patakladık. Kafamdaki yara bandı mı? Haa evet, Fenerlilerin attığı bir taş başımı yardı da... "
*** Tabii tüm holiganlar bizim ofisboy kadar 'tuhaf' değil. Çoğunluk tuttuğu takımın taraftarlarıyla birlikte hareket ediyor. Ancak bu örnek bize holiganlığın vardığı uç noktayı gösteriyor. Ne takım aşkı, ne taraftarlık, ne futbol izleme zevki... Holiganlık bunların ötesinde bir durum. İşte bunu bildiğim için o habere şaşırmamıştım. Çünkü holiganlar için önemli olan renk sevgisinden önce kavgayla pompalanan adrenalin, hasmını dövmenin verdiği üstünlük duygusu. Bizim ofisboyun durumunu psikanalizci bir arkadaşıma anlatmıştım. Şöyle demişti: " Bu ne korkunç bir kimlik açlığı! "
|