Bu yıl da geçiyor işte...
Yarın 1 Aralık 2004... Yılın son ayına giriyor ömürler... Zamanın nasıl da çabuk geçtiğini anlatır hep; yıl sonuna uzanan kış günleri... Eskiden takvime bakmadan farkına varılmazdı, telaşlarla geçip giden ayların içinde harcanarak biten yılın... Şimdi atlamak mümkün değil: Işıklar anlatıyor yeni yılın gelmekte olduğunu. Ya da bitmekte olduğunu yaşadığımız zamanın! Frenklerin belki de en anlamlı "âdet" lerinden olan; o gitmekte olan yılı ışıklarla selamlama ritüeli, kaç zamandır memleketimizde de uygulanır oldu. (Kimileri, yaban ellerinde bütün bunların Noel için yapılıyor olduğunu söylese de; bizde kimse öyle düşünmüyor. Bizim derdimiz bitmekte ve gelmekte olan zamanladır hakikaten...) Şehirler "şehrayin" şimdiden! Ne güzel!
*** Işıklar; erken bastıran akşamların karanlığını dağıtır, bir de kederini. Yaşama sevinci aşılar durduk yerde. Lakin... Yılın son gününe yaklaştıkça, hele de son saatlerinde bir "muhasebe" telaşıdır başlar. Bilânço hesabı yapan bankalar gibi, geç vakitlere kadar açık kalır gönül hanenizin ışıkları: Kâr ve zararlar toplanıp çıkarılır birbirinden mütemadiyen... Elimizde ne kaldı geçip giden hayattan? Ne kaybettik, ne kazandık koşturup dururken soluklanmadan? Geçen yılı bir türlü "kâr" la kapatamıyor olmanın telaşları hükmeder son saatlere... Saadet bâbında, aşk bâbında, dostluklar bâbında, maddi ve manevi zenginlikler bâbında, günahında sevabında; ne kaldı kişisel muhasebe cüzdanının "bakiye" faslında? Hep de zararda görünür nedense "hayat" la ilgili bilânçolar. Oysa "ana sermaye" nin; üstelik bir yıl daha çoğalarakyerinde durduğuna bakılmaz hesap defterinde... Ki, o hayattır! Hayattasınızdır yani... Ve o, geçen yıldan size bırakılan en büyük mükafattır! Ne mutlu kıymetini bilene! (Felluce'liler de sizinle birlikte başlamışlardı geçen yılın ilk günlerine mesela, öyle değil mi?)
*** Bu yazıyı yılın son günlerinde ve son saatlerinde kaleme almış olsaydık, bir anlamı olmazdı... İş işten geçmiş olurdu bir bakıma. Oysa, şimdi daha vakit var, muhabese defterine "varidat" eklemeye. Bir yol gösteren de vardır her zaman.. Önüme bir kitap düşmeseydi hayli zor olurdu, kalan dar vakitte nasihatte bulunmak... Ki ne haddimize! Kitap; yılın son ayında yetişti imdada... Ve Mevlana'nın ışıklarını kattı şehirlerin ışıklarına, "iç" imize erken bastıran akşamlarda... Buraya kadar olan satırlar bizimdi... Bundan sonra söz Mevlana'nın olacak; ışıklı satırlarda.
*** Sen kapıları, testileri hele bir kır, Sular nasılsa bir yol tutar gider.
Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak şey! Kimden kaçıp kurtarıyoruz, Hakk'tan mı? Ne boş zahmet!
Rüzgâr ateş için neyse, ayrılık da aşk için odur; küçük bir aşkı söndürür, büyük bir aşkı daha da güçlendirir.
Testide ne varsa dışına o sızar!
Toprağıma, mezarıma söyleyeceğin sözleri, şu gamlı kulağıma saç; şimdi söyle bana!
Denizi bir testiye döksen ne kadar sığar? Harislerin göz testileri dolmaz; halbuki sedef kanaat etmedikçe içi inci dolmaz!
Su, ateşe galiptir. Ancak bir kaba girerse, ateş o suyu kaynatır, yok eder!
Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır!
Aşkı ateşten başka hiçbir şey söndüremez.
Körler görmese de yıldızlar vardır.
Neyi arıyorsan, O'sun sen!
Ve... "El" i görmeyen kişi, yazıyı kalem yazdı sanır!
|