Türkler asabi
Yalnızca son 10 gün içinde adamın biri kendini terk eden eşinin yüzüne kezzap döktü; bir diğeri ayrıldığı eşini protesto etmek için telefonda iki çocuğunu canlı yayın gibi boğarak öldürdü; bir üçüncüsü doğum gününde ters bir laf eden sevgilisini göğsünden bıçaklayarak boğazını kesti. Uzun süre yurtdışında yaşadıktan sonra birkaç ay önce Türkiye'ye döndüm. Geldiğim andan beri, kendi ülkeme biraz "yabancı gözüyle" bakabilmenin büyük avantaj olduğunu düşünüyor, bunu gazeteciliğimde kullanmaya çalışıyorum. Türkiye'ye dışarıdan bakarken gözünüze çarpan ilk konu, toplumdaki "asabiyet." İstanbul'da havalimanına adım attığınız andan itibaren "negatif enerji" kapsama alanına giriyorsunuz. Uçaktan inerken itişmeyle başlayıp takside kavgayla devam eden sinirli hava, halka halka yayılıyor. Pazar günü bir kafede oturan genç anne, 2.5 yaşındaki kızı masadan 50 santim uzaklaşınca "Oraya gitme diyorum, bak gelicem şimdi!" diye bağırıyor. Tanımadığınız santral memureleri telefonu dayak atar gibi açıyor. Zamanla siz de bu asabi enerjiyi teneffüs ederek kabalaşıyor, kavgacı oluyorsunuz. İran dışında toplumsal ruh sağlığının bu derece bozuk olduğu bir başka ülke görmedim. (Buna maçizmo kültürü sayılan Latin Amerika ve Ortadoğu dahil.) Fazlasıyla "iletişim özürlü" bir toplumuz. Konuşarak meramımızı anlatmakta zorlanıyoruz. Kelimelerin bittiği yerde ise asabiyet başlıyor. Psikolog Leyla Navaro'ya göre, saldırganlık hem kadın, hem de erkeklerde var. Navaro toplumda şiddet dozunun bu kadar yüksek olmasını "büyük şehir psikolojisi"ne bağlıyor: Şehirlerin aşırı büyümesi, yaşam şartlarının zorlaşması... Ama bu Paris, Tokyo ya da Londra'nın neden daha sakin olduğunu ya da Eskişehir'de neden cinayet işlendiğini açıklamıyor. Navaro'nun bir diğer gözlemi ise "sınıf öfkesi"nin iyice artmış oluşu. Kapkaç olayları ve tribün terörünü, "sınıf farklılığıyla ilgili gittikçe artan bir öfke duyan şehir gençleri" körüklüyor. Geçmişte bu kesime Marksist terminolojiden uyarlanan bir ifadeyle "lümpen" denirdi. Bu terminoloji yanlış, çünkü klasik "sınıf savaşı" söylemi, Türkiye'nin (hatta insanlık tarihinin) gerçek dinamiklerini açıklamakta yetersiz. Ama şehirlerde aynı anda gençler belli bir "sınıf öfkesi" ve "sınıf özentisi" yaşıyor. Hem Cem Uzan, Sedat Peker ve İbrahim Tatlıses gibi bol paralı maço figürlerine hayranlık, hem de varlıklı insanlara kızgınlık var. Hayranlık uyandıran olumlu " rol modeli " figürler az. (Bir İstanbul Masalı'ndaki Mehmet Aslantuğ karakterini saymazsanız!) Düşünün ki Başbakan'ı bile "Kasımpaşalı" olduğu için, gerektiğinde Chirac'a falan posta koyduğu için seviyoruz. Gelmiş geçmiş en entelektüel liderlerden Bülent Ecevit bile Sanskrit edebiyatı bildiği ve iyi şiir yazdığı için değil, Kıbrıs'ta sertlik yanlısı olduğu için sevildi. Gergin bir toplumuz. Asabiyiz. Arızayız. Mazeretimiz var ama daha çok Budist, daha az Şarklı olmak lazım.
|