| |
Duvar'dan kalan
Kitaplığımın hemen görülebilecek bir yerinde, cam kutu içinde bir taş parçası var. İki, bilemediniz üç parmak büyüklüğünde bir şey. Aslında taş da değil. Çimento, harç ve briket karışımı. Bir yüzü rengarenk boyalı. Her gece kitaplığımı karıştırırken, o taşı elime alır, bir süre seyrederim. İç çekerek. O, Berlin Duvarı'nın bir parçası. Boyalar da kimbilir hangi sloganın bir harfinden payıma düşeni. O dünyanın belleğimdeki "sıfır kilometre taşı", ABD Başkanı John F. Kennedy'nin 1963 Haziranı'nda (suikasta kurban gitmesinden sadece 5 ay önce), Brandenburg Kapısı'nda Duvar'a karşı "Ich bin ein Berliner" (Ben Berlinliyim) diye haykırması, daha doğrusu "Öte tarafa" meydan okumasıydı. Duvar'ın arkasıyla ilgilenmem öyle başladı. 155 kilometrelik Duvar o tarihte iki yıllıktı. Ben neyin ne olduğunu öğrenmeye çalışırken, onbinlerce genç de şimdi basınımızın duayeni olan değerli ve ateşli bir kalemin "Berlin Duvarı, Doğu'dan Batı'ya kaçışları önlemek için değil, Batı'nın çürümüş kapitalist sisteminin virüslerinin Doğu cennetine hastalık yaymaması için inşa edildi" yorumlarıyla gaza geliyordu. O coşku, o din gibi dokunulmaz ve yüce inançla Prag İlkbaharı'nın tanklarla ezilmesine destek verildi (Behice Boran öyle buyurmuştu), Enver Hoca, Todor Jivkov, Nikolay Çavuşescu bağışlandı, Polonya Dayanışma Sendikası'na ve başı Lech Walesa'ya diş bilendi. Büyülü sanılan o dünya soğuk bir sonbahar akşamı birkaç kazma darbesiyle yıkılıverdi. Ve görüldü ki, meğer o cennet, Hollywood'un kovboy filmleri seti gibiymiş. Girişi var, çıkışı yok. Önü var, arkası yok. Gerçi arada inançlar epey sarsılmıştı ama yine de bu on binlerce gencin en güzel yıllarının Duvar'ın altında kalması gerçeğini değiştirmiyor. 17 Ağustos depremi gibi bir şey. "Keşke" diyen artıyor Dünyayı değiştiren iki tarihten biri (diğeri 11 Eylül saldırıları) olan Berlin Duvarı'nın yıkılmasının bugün 15'inci yıldönümü. Ancak ne 1989'daki coşkudan eser kaldı, ne de umutlardan. Tam tersine insanlar biraz pişmanlık da kokan umutsuzluğun altında eziliyor. Hem Ossis'ler, yani Doğu Almanlar, hem Wessis'ler, yani Batılılar. Doğulular mutsuz; çünkü işleri yok, gençler kaçıyor (nüfusları 17 milyondan 13 milyona indi), güzelim kentlerin sokaklarında hayaletler dolaşıyor. Batılılar mutsuz; çünkü gelirleri azaldı (Do- ğu'ya 15 yılda 1 trilyon 250 milyar Euro aktarıldı, ortada hiçbir şey yok), sosyal güvenlik sistemleri çöktü, emekli maaşları azaldı. Bugün Almanya'nın boğuştuğu sorunların en az üçte birinin birleşmeden kaynaklandığını dü- şünüyorlar. Daha da vahimi, iki taraf da birbirini "Öteki" olarak görüyor. Yani Duvar zihinlerde olduğu gibi duruyor. O kadar ki, her 5 Alman'dan biri Duvar'ın yeniden inşa edilmesini istiyor. Tabii bir de Duvar'ın çökmesiyle dünyanın kutuplarını yitirmesinden kaynaklanan jeostratejik kaos var. Kutup iddiasıyla ortaya çıkan uluslararası terör var. Duvar'ın yok olmasına yol açan politikaların mimarları, günümüzün Neo-Con'ları, işte şimdi bu kaos ortamında asimetrik savaş veriyorlar. Duvar'lı yıllar için "Soğuk Savaş" diyorduk, meğer "Soğuk Barış" dönemiymiş. Sıcak -hem de asimetrik- savaşla karşılaşınca anladık farkı. Hollywood seti gibi de olsa, Duvar o zaman algılanmayan tehditlere karşı barajmış. Herhalde bu gece kitaplığımdaki o parçayı elime alıp, cevap bulamadığım soruyu bir kez daha düşüneceğim: Duvar'lı, seçenekli, iki kutuplu yıllarda daha mı mutluyduk?
|