Diyanet ve Yayın Kongresi
Üç gün boyunca, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın düzenlediği 'II. Uluslararası Dini Yayınlar Kongresi'ni -hasbelkader tebliğci olarak- takip etmeye çalıştım. ABD'den Mısır'a çeşitli ülkelerden farklı dinlere mensup bilim adamı ve aydınların katıldığı kongrenin sonuçları ışığında Diyanet sesli ve görüntülü yayıncılık alanında geleceğe hazırlanmayı hedefliyor. Hangi Diyanet? AB sürecinde lüzumunu tartıştığımız Diyanet.. Kendi geleceği sorgulanan Diyanet.. Her yeni yönetimle farklı bir atılım ve açılıma girmesi beklendiği halde sürekli hantal bürokratik kurumlardan biri olarak kalmakla eleştirilen Diyanet.. Üç günlük taze izlenimlerden sonra bir üçleme yaparak 1) kongreyi, 2) yeni yönetiminin de eskiler gibi hiçbir şeyi değiştirip geliştiremeden süresini tamamlayıp tamamlamayacağı yönündeki gıybet-totoyu, 3) uzak bir tarih için muhtemel AB'liliğin gereği (?!) olarak şimdiden Diyanet'i yok etmeyi veya budamayı, kısaca tartışıp değerlendirmeye çalışacağım. 1-Kongrenin başarısı II. Uluslararası yayıncılık kongresi; pek çok olumlu tavsiyeler içinde en fazla altını çizmeye değer gördüğüm hayli zorlu bir kabulü vurguluyor: Başka din ve inanışlarla mukayeselere veya çatışmalara girmeden, onları kötülemeye tenezzül etmeden İslam'ı doğru anlatmaya ve yansıtmaya çalışmak. Bu, gurur duyulacak bir ilke. Lakin gerçekleşmesi de bir o kadar çetin.. Müthiş bir özgüven ve üst düzey yayıncı kadrosu gerektiren bir hedef öngörüyor. Kongre sadece böyle bir ilkeyi ortaya koyarak ve benimseterek sonuçlanmış, başka hiçbir katkı sağlamamış bile olsaydı yine de çok başarılı geçtiğine hükmedebilirdim. Kaldı ki sütunuma sığmayacak kadar olumlu başka katkılar da gerçekleşti. Özellikle kuru didaktik söylemlerle sıcak dini yayın hizmeti yapılmasına imkan bulunmadığı tezinde ittifak edilmesi kanaatimce ikinci en önemli tespit oldu. Tabii ki önemli olan, bundan sonra, uzlaşma sağlanan düsturlar doğrultusunda nitelikli dini yayınları geliştirebilmek.. 2- Yeni yönetimin farkı Başkalarının aklından yararlanma konusunda şimdiki yönetimin, en azından bir önceki döneme göre daha istekli ve daha becerikli olduğu kanaatine vardım. O alışılmış 'Ağır ol, molla sansınlar' fehvasına mağlup ve mağrur bürokrat din adamı (!?) resmindeki soğukluk bir ölçüde aşılmış gibi.. Bir kere Başkan Bardakoğlu 'tipik bürokrat' olmaya müsait görünmüyor. Sıcak, sevecen ve behemehal mütevazı tavrı ile sessiz-sedasız bir değişim hareketi geliştirecek yeni kurmay takımı oluşturmaya başladığını umut etmek için çarpıcı bir gerekçe var. Kurum'un yayınlarla ilgili dairesinin yurtdışında doktora yapmış yeni başkanı Ahmet Onay küçük bir bürokratik devrim yapmış: Ülke bütçesinden tahsis edilen bir trilyona yakın görüntülü yayın ödeneğini, yılın kalan dönemi içinde kaliteli eser veya eserler üretemeyeceğini fark edince Hazine'ye iade etmiş. Bu küçük bir devrim çünkü; bürokrat genellikle Bütçe'den tahsis edilen ödeneği adeta kurumu için bir ganimet telakki eder ve sadece harcamış olmak için bile tüketmenin bir yolunu mutlaka buluverir. 3- AB'ye doğru Diyanet Gelecekte var olmaması veya hiç değilse mevcut yapısıyla kalmaması için daha şimdiden büyük baskı altına alınmak istenen Diyanet İşleri Başkanlığı hakkındaki tartışmalar, esasında demokrasi ve laiklik adına ülkenin genel birliğini sorumsuzca sarsmaya aday bir süreç oluşturuyor. Evet, mevcut şartlarda devletin fiilen 'Sünni İslam', hatta 'Hanefi İslam' yönünde 'taraf' olduğu ve bu durumun başka inanç ve mezhepler açısından adaletsizliğe yol açtığı şüphesizdir. Ancak bu adaletsizliği gidermenin tek yolu, ille de Avrupai bir laiklik şartlanması içinde Diyanet'i tasfiye ederek 'Sünni İslam' -hadi 'Hanefi İslam' diyelim- kitlesini 'ham ve çatışkan cemaat yapılanmaları' ile anarşiye sürüklemek değildir. Çözüm olsa olsa Diyanet İşleri Başkanlığı'nı, devlet bütçesi dışında ama onun kadar güçlü bir kaynakla yaşayabilir hale getirmektir. Bu kaynak, milletin kahir ekseriyetini oluşturan 'Sünni İslam' kitlesinin hakikatte 'baba mirası' kadar doğal hakkı durumundaki Osmanlı ecdattan kalma 'Vakıf Varlıkları'dır. Fakat tabii, Sünni ecdattan milletin Sünni çoğunluğuna miras kalarak şimdilerde Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tedvirinde bulunan ve 80 yıl içinde pek çoğu gasp edilmiş olan 'Vakıf Varlıkları'nın tamamı; kalıntılar ve kırıntılar değil!
|