Kutsal ve kurban
"Birey"in haklarının, özgürlüklerinin, seçimlerinin, değerlerinin, kimliklerinin önem kazandığı çağ, göğsünü gere gere "bireysellik"i de kutluyor, kutsuyor. Hakikaten, birey hiç bu kadar önemli olmamıştı. Tek başına! "Temel insan hakları" kanadı kırılan her kuşun hesabını soracak kadar donanımlı. Hukuk, uluslararası hukuk, kişinin hakları için titizleniyor. Demokrasi ihraçları, hatta işgaller bile bununla izah edilebiliyor. Lakin, hukukun şefkatle başını okşadığı birey, bu "kutsal bireyselleşmesi"ni yalnızlık olarak da idrak ediyor. Piyasanın kuralları, ekonominin gerekleri karşısında yalnız ve çırılçıplak. "Bireyselleşme", ekonomik, mali, siyasi güçle takviye ettiklerinden "bireyci bireyler" üretirken; güçsüzleşenler kendilerini damdazlak buluyor. "Bireyci bireyler"in muhatabı "güçsüz, güvensiz, yalnız bireyler." Bir tarafta, azınlık ("esas azınlıklar") vazgeçilmez aktörler olarak oyunu oynuyor, yönlendiriyor... Öteki tarafta, çoğunluk (etki bakımından "esasın esası azınlık"), her an, her işte, her koşulda kendisinden kolayca vazgeçilebilecek bu oyunun içinde sürükleniyor... Savruluyor. "İnsan hakları duyarlılığı"nın tavana vurduğu çağ, bir yandan da, insanı ufalıyor, küçültüyor, yerine mıhlıyor, oyalanması için eline yahut menziline bir yığın oyuncak koyarken, bir fiskeyle yıkılabilecek kadar güçsüzleştiriyor. Herkesin temel haklarını savunurken, bir yandan da herkesi önemsizleştiren, her an "ihtiyaç dışı" bırakabilen, zaten herkese ihtiyacı olmayan bir çağ bu. Yaşadığımızı sandığımız ortak hayatın ortakça paylaşılan iyi bir hikayesi yok. Hikayeler genellikle, televizyonda izlenenlerden, maç sohbetlerinden, hayatları merakla izlenen şöhretlerin başlarına gelenlerden ibaret. "Birlikte mücadele ettik, birlikte başardık" denebilecek pek bir şey kalmadı. Başarılı patronlar, başarılı yöneticiler, başarılı siyasetçiler, başarılı bürokratlar, başarılı sporcular, şarkıcılar var. Başarı, kolektif bir kavramdan çok, bireysel bir beceri ve kısmet olmayı hak etti. Bunun faydası, "başaramayanlar"ı bireysel başarısız ilan edebilmek; kendi başlarına gelenlerden yahut gelmeyenlerden kendilerini sorumlu tutmak!
*** Yalnızlaşan ve küresel, yerel ekonomik-toplumsal güçler karşısında güçsüzleşen birey açısından, "doğal, doğuştan aidiyetler" bu yüzden de anlaşılabilir düzeyde önemli. Din, mezhep, etnisite, cemaat... "Ulus"un, "sınıf"ın önemsizleşmesine paralel olarak, doğal benzeriyle buluşma, insan-birey haklarının yükselmesine paralel olarak kendi kimliğini doğal bağlamında tanımlama çabası. Seçerek, oluşturarak, kendini aşarak varılabileceklerin sınırı ve sınırlılığı karşısında, doğal kimliklerine sığınma, onlara saygı talep etme çabası. Lakin, bireyi de, kitleleri de rendeleyen asıl güç hala başka yerde! "Kutsal" birey, aynı zamanda sıradan bir "kurban"!
|