Bayramın özü..
Atatürk, Nutuk'a şöyle başlar: "Bugün 19 Mayıs 1919, Samsun'a çıktım, ahvali umumiye şu idi.." Bu cümleden sonra anlatılan olaylar, bir yandan emperyalizme karşı savaşırken, diğer yandan da iç savaş provokasyonlarıyla mücadele etmek zorunda kalan bir milletin "siyasi varoluş" tarihidir. Bütün o yaşananlar içinde emperyalizme karşı verilen savaş mı daha yorucudur, yoksa iç savaş provokasyonları mı daha acıtıcıdır, çoğu kez birbirine karışır. Hiçbir zaman dilimiyle mukayese edilmeyecek kadar kendine özgü ve zor günlerdir. Belki, Charles Dickens'in "İki Şehrin Hikayesi"ndeki bir cümlesi, her şeyi bütün analizlerden daha iyi anlatır: "Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; umut baharıydı, umutsuzluk kışıydı.." Kurtuluş Savaşı, umutsuzluk kışından umut baharını, zamanların en kötüsünden zamanların en iyisini çıkaran bir halkın tarihe kendi mührünü vurma biçimidir. İşte o mühürden "Cumhuriyet" çıktı... Cumhuriyet, bu topraklardaki varoluş mücadelesinin sonucu ve bu coğrafyanın siyasi doğası gereği kuruldu. Bunun yarattığı "özgüven" sayesinde bugünlere pek çok zorlu dönemeçten ve ciddi sınavdan geçilerek gelindi.. Bugün gelinen aşamada ise 1919 şartları ile mukayese edilemeyecek kadar büyük tecrübelerle, imkanlarla ve vizyonla ilerliyor geleceğe "demokratik cumhuriyet". Dünün en imkansız şartlarından ortaya çıkarılmış olan "cumhuriyet perspektifi", bugün küresel güç sistemi içinde çok kaydadeğer bir dinamik olarak yoluna devam ediyor. Dün bu coğrafyayı husumetle geçmişe gömmeye çalışanlara karşılık, bugün karşımıza çıkanların geleceğin rekabet kapılarının ülkemize ne kadar ve nasıl açılacağını tartışmaları bile, işin doğasındaki değişimi göstermektedir. Dün geçmişin sularına demirlemesi istenen bu ülke, bugün geleceğin denizlerine açılmasının koşulları tartışılan bir pozisyondadır. Üzerinde her zaman titizlikle durulması gereken ise "siyasi zihniyet" düzeyindeki dalgalanmalardır. Yaşanan kimi dönemlerde Cumhuriyet'in kuruluş zamanlarındaki kadar bile özgüvenin ortada kalmadığına şahit olunmuştur. İçeride istikrarsızlık ve dış dünyada etkisizlik gibi unsurların kuşatması altında değer üretiminde geride kalan bir ülke olmuştur Türkiye. Bunun sonucunda "cumhuriyet" ve "demokrasi" kavramları birbirinin zıddı gibi algılanmış, sanki birine vurgu yapmak diğerine karşı olmayı ya da mesafeli durmayı gerektiriyormuş gibi tutumlar belirlenmiştir. Bu tutumlar siyasi krizleri tetikleyen sonuçlar doğurmuştur. Yine aynı özgüven eksikliği yüzünden Türkiye'nin "kurucu değerleri" ile "evrensel değerler" arasında "çelişki" kurgulanmıştır. Türkiye'yi "kendisi" yapan değerlerle "dünyalı" yapan değerlerin uzlaşmazlığına vurgu yapan düşünce biçimleri ve siyaset tarzları ortaya çıkmıştır. Böylece Cumhuriyet düşüncesinin mantıki sonucunun evrensel değerlerin parçası olmak olduğu gözden kaçırılmıştır. Tüm bu düşünce kırılmaları ve siyaset savrulmaları Türkiye'ye çok zaman ve enerji kaybettirdi.. Fakat "demokratik cumhuriyet"in mayasındaki vizyon bunların aşılmasını kolaylaştırdı. Bugün Türkiye, "cumhuriyet" ve "demokrasi" kavramları arasında çelişki kurgulayan gerici düşünceleri çok geride bırakmıştır ve bu iki kavram arasındaki sinerjiyi kendi doğasının parçası haline yeniden getirmiştir. Aynı şekilde kendi "yerli/kurucu değerleri" ile "evrensel değerler" arasında bir karşıtlık üzerinden değil, etkileşim üzerinden siyaset üreterek dünya sahnesine çıkmaktadır. Türk modernleşmesinin omurgasını oluşturan bu prensibin, pratikte en doğru ve sağlıklı şekilde işlediği zaman dilimlerinden birindeyiz. Tüm bunlar, 1919 şartlarında bile hayata ve geleceğe umutla bakanların bize bıraktığı miras için çok daha umutlu ve özgüven sahibi olmamızı gerektirmektedir. Bugün kutladığımız Bayram'ın "özü" budur..
|