| |
AB ve egemenlik
Tarihin cilvesine bakın. Atatürk'ün "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyerek cumhuriyeti ilan etmesinin 81'inci yıldönümünde Başbakan Erdoğan, Roma'da Türkiye'nin üye olursa egemenlik haklarının bir bölümünü AB kurumlarına devretmesini öngören Avrupa Anayasası'na imza koyuyor. Bazıları "Egemenlik devri" yerine "Egemenlik paylaşımı" ifadesinin daha doğru olduğunu söylüyor. Bazılarına göre ise, "Yetki devri" denilmesi gerekiyor. Tercih sizin. Ancak "Egemenlik devri" yetkili çevrelerde ağır basıyor. Örneğin Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, 26 Eylül'de Meclis'in 124'üncü birleşiminde yaptığı konuşmada, "AB yolunda elbette egemenlik hakkımızdan yer yer fedakarlık edeceğimiz konular olacak" dedi.
Sindirimi kolay değil Avrupa Anayasası'nı hazırlayan Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing başkanlığındaki Konvansiyon'da Türkiye'nin temsilcileri de yer aldı. Sayalım: Hükümet adına önce Mesut Yılmaz katıldı, iktidar değişikliğinden sonra yerini Yaşar Yakış'a bıraktı, o da Abdullah Gül'e. Bir önceki Meclis adına Ali Tekin, Ayfer Yılmaz, Kürşat Eser ve Emre Kocaoğlu görev yaptı. Seçimden sonra bayrağı Zekeriya Akçam, Kemal Derviş, İbrahim Özal ve Necdet Budak devraldı. İyi ama bugün Roma'da, Conservatori Sarayı'nda imzalanacak AB Anayasası hakkında Türk kamuoyu ne biliyor? O görkemli sarayın 25 Mart 1957'de AB'nin temeli Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kuruluş anlaşmasının da imzalandığı, Mikelanj'ın fresklerinin süslediği salonda Erdoğan'ın 28 liderle birlikte imza koyacağı Anayasa'yı sindirebilecek miyiz? Bu soruların yanıtı yok. Çünkü 4 bölüm, 450 madde ve yığınla ekten oluşan Avrupa Anayasası, Türkiye'de hiç tartışılmadı. Kamuoyu Anayasa'da Avrupa'nın Hıristiyan geçmişine atıf yapılsın mı, yapılmasın mı kavgalarını biraz biliyor, o kadar. Türkiye'de tartışılmıyor ama Avrupa'da kıyamet kopuyor. Hele Türkiye gibi "ulus devlet" modeli üstünde kurulan, ülkenin bölünmez bütünlüğü ve laiklik ilkelerine yaslanan Fransa'da iktidarıyla muhalefetiyle tüm partiler neredeyse parçalanmanın eşiğine geldi. Zira Anayasa'yı karıştırdıkça, inceledikçe "dehşet verici" maddelerle karşılaşılıyor ve "Fransa'nın temellerine dinamit konuluyor", "Cumhuriyet tehdit altında" feryatları yükseliyor.
10. Madde'de ne var? Buyurun size bir örnek. Anayasa'nın "Birliğin Temel Hakları Antlaşması" başlıklı 2'nci bölümünde, "Düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü"nü düzenleyen 10'uncu maddesi: "Herkes düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, tek başına ya da başkalarıyla birlikte topluluk halinde ve herkesin önünde veya özel olarak, din ya da inanç değiştirme özgürlüğünün yanı sıra, ibadette, öğretimde, uygulamada ve törenlerde dinini veya inancını açıkça ortaya koyma özgürlüğünü de içerir." Fransızlar'a göre, bu madde laiklik ilkesinin sonu anlamına geliyor. Örneğin hukukçu sosyalist senatör Michel Charesse şöyle diyor: "Bu maddeyle, devlet okullarında dini simgeleri yasaklayan yasayı (yani türban yasası) rafa kaldırmak zorundasınız. Bu maddeyle örneğin bir memur işini bırakıp görev yerinde ibadet edebilir, sınıfta ders yapılırken pekala bir öğrenci yere seccadesini serip namaza durabilir... Bu maddeyle her türlü tarikata ve örgüte cemaatleşme hakkı tanınıyor." Bu bir maddeyle ya bizde neler olur; siz düşünün... "Türkiye ile müzakerelerin başlaması mutlaka üyelikle sonuçlanacağı anlamına gelmez. Kimbilir belki de koşulları ağır bulan Türkiye masadan kalkabilir" diyen Chirac'a kızıyoruz ama haklı. Bu tür maddeler içeren Avrupa Anayasası'nı ve öngörülen egemenlik devirlerini benimsemeye hazır mıyız? Şimdiden tartışmakta yarar var...
|