100'üncü yıla doğru
Futbol kulüplerinin bile 100'üncü yıllarını idrak etmeye başladıkları yerde, "Cumhuriyet" hâlâ gençtir. Öte yandan, bunca reform çabasına muhtaç hale gelmiş ise, biraz yaşlı, çokça yorgundur. İyi taraftan bakarsak; her şeye rağmen, Türkiye'yi bugün Avrupalı değerler eşiğine getiren Cumhuriyet'tir. Öte yandan; yıllarca o eşiğin gerisinde, berisinde tutan da, bir tür Cumhuriyet anlayışı ve uygulamasıdır. Hoş; bugün Türkiye'yi Avrupa sınavına tabi tutan ülkelerden Almanya mesela; bundan topu topu 60 yıl önce, Avrupa'nın milyonlarca cana mal olmuş karanlığını yaratmış... İşgal altında kendi işbirlikçi rejimini üreten Fransa, cumhuriyetini ancak sayılarla ifade edebilmiş... İtalya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan açık faşizmlerden ve kiminde iç savaşlardan geçmiş... Yeni AB'lilerin çoğu, kendilerinin olmayan "dayatılmış devrimler"in sultasında kalmıştır. Yine de, neredeyse tümünde, demokratik değerler, adeta nadasa yatarak, geçmiş yüzyılların mücadeleleri ve genel eğitimlerin etkisiyle toplumsal hücrelere nüfuz etmiş olarak canlanabilmiştir. Bizde ise, kağıt üstündeki "demokrasi"yi, ruhumuza, kişiliğimize yerleştirmek zor oldu ve oluyor.
*** Darbelerle kesintili "seçimli süreçler"in dışında, demokrasiyi hak ve özgürlükler silsilesi olarak yeni yeni idrak etmeye çalışıyoruz. Diyelim ki, Cumhuriyet'in bu "vaat"i de tamamına ermek üzeredir; hiç olmazsa şekil şartlarıyla. Lakin geriye, Cumhuriyet'in en büyük vaadi olan "adalet" kalır. "Adalet", sadece "yargıya dair" olan, sadece hukuk devleti değil. Adalet, bir duygu. Adalet, bir durum. Adalet; bireylerin, kendi doğal yahut ekonomik-toplumsal konumlarından ötürü, ayrımcılığa, fırsat eşitsizliğine uğrayıp uğramadıklarına dair hissiyatlarına... Ve bu yaranın onarımı için toplumun ve devletin ne yapıp yapamadığına ilişkin. Derin bir yoksulluk ve yaygın bir cehalet üstünde yola koyulan Cumhuriyet'in, bu manada bir şey yapmadığı elbette söylenemez. Ancak, yeterli zenginlik ve zengin üretmediği de söylenemez. Tüm sorun, Türkiye'nin kaynak yetersizliklerine de bağlanamaz. Ne var ki, hem Cumhuriyet toplumsal adaletsizlikleri tamirde başarısız ve güçsüz kaldı... Hem de, "çok partili demokrasi" siyasilerinin "demokrasi ve kalkınma" menzili, öyle bir "demokrasi ve adalet" ufkundan uzak düştü. Daha beteri, bugünün "demokrasi seferberliği" bile, terkibinde kafi "adalet" dozu bulundurmadan, pekala "demokrat" ve "cumhuriyetçi" geçinebiliyor.
*** Cumhuriyet'in, sosyalleşmeden "sosyetikleştiği" ülkede, "Batıcılık" sınırlılığında demokrasi de sosyalleşmeye aldırmadan sosyetikleşti adeta. "Zengin ülkeler"in demokratik değerlerine iyi niyetle öykünürken, milyonlarca yoksulu, açı, umutsuzu, eğitimsizi, mesleksizi olan bir ülkede, "demokrasi terkibi" ve "Cumhuriyet övünmesi" adalet idealinden böyle uzak düşemez. Cumhuriyet'in unuttuğu bu vaade, demokrasinin de pek aldırmaması acıdır! Oysa, iyi bir hayatın maddi-manevi şartı, iyi ve adil bir toplumda yaşamaktır.
|