|
|
|
|
|
|
Bir top patladı hayatım değişti
Ramazan ve oruç, bedenimizi ve ruhumuzu terbiye eden bir bilge eğitmen gibidir. Bilerek ya da bilmeyerek kendi dünyamızda inşaa ettiğimiz vefasızlık, gurur, kibir, ihmalkarlık gibi kaleler iftar topuyla birlikte yerle bir olur.
amazan'ın manevi ikliminde sürdürdüğümüz yolculuğumuz, on bir ay boyunca bedenimizde ve ruhumuzda oluşan eksiklikleri gidermek için son sürat devam ediyor. Oruçlu olarak başlayıp, iftarla sonlandırdığımız her gün, içimizdeki güzelliklerin gönül dünyamızda yeniden yeşermesi için bir umut ve başlangıç. Ramazanın derin anlamlar yüklü yolculuğunda bizi sahile kazasız belasız ulaştıracak olanlar da var elbet. O araçlarla amacımıza, gayemize varırız. Her akşam yüreğimize tatlı telaşları doldurur sevdiklerimizle kuruluruz iftar sofrasına. Yiyeceğimiz yemeklerden çok, birarada olmanın mutluluğu sarar benliğimizi. Şükreden bir insan olarak Yaratıcımıza verdiğimiz sözü yerine getirmenin hoş ferahlığıyla bekleriz topun atılmasını. Top atılırken kulak kabartırız. Gönül dünyamızdan gelecek nidalara dikkat kesiliriz. Çünkü her akşam top atıldığında içimizde katmerleşmiş kaleler bir bir yıkılır. Önce gurur kalesini yıkarız. 'Oruç tut' emrini verene gösterdiğimiz itaatle yerle bir olur o bir türlü alt edemediğimiz kale. Paramparça olur, anlar ve bilir yücelerden bir yüce, ötelerden öte bir Yar vardır. Sonrasında acelecilik kalesi yıkılır. 'Acele işe şeytan karışır' sesine sarılırız. Sabırla olgunlaşırız. Acelecilikten, plansızlıktan, hesapsızlıktan dolayı düştüğümüz savaşın içinde sabır siperine sığınır ve feraha ereriz.
OLUMSUZLUKLAR KALELERİ İçimizde daha nice kale inşaa etmişizdir, hayatın hızı karşısında farkına varamadığımız. Mesela unutkanlık. İyi günlerimizde unutuveririz kötü günleri. Bolluğa kavuştuğumuzda kimin aklına gelir eski dostlar, arkadaşlar. Ya vefasızlık kalesine ne demeli? Vefa'yı İstanbul'da bir semt haline getiren bizim içimizde hırs, kibir, nezaketsizlik tuğlalarından ördüğümüz taşlar değil midir? Sadakati bize unutturan o kalede yaşıyor olmamızdır. Her topla birlikte yıkılan kalelerden sonra üzeri küllerle kapanmış duygularımız harekete geçer. Bir günde filizlenir, yeşillenir, meyve vermeye başlar. Yaratıcıya şükretmek bize insanlara da teşekkür ettirmeyi öğretir. Kibarlığından dolayı otobüste bize yer veren gençlere teşekkür ederiz. Ekmeğimizi güzelce gazete kağıdına sarıp veren bakkala teşekkür ederiz. İşyerimizde çayımızı getiren çaycı teyzeye teşekkür ederiz. Sevmeyi bize yaşattığı için sevdiğimize teşekkür ederiz; annemize, babamıza, çocuklarımıza, arkadaşlarımıza, dostlarımıza, iş yerindeki arkadaşlarımıza...
YEMEĞİ TAŞIMAK Çok az yemek yiyen bilgeye sorarlar: "Günde ne kadar yemek yemeli?" "Üç yüz gram kadar yeter" der bilge. Etraftakiler "Bu kadarcık şey insana ne kuvvet verir ki?" diye itirazda bulunurlar hemen. Bilge cevap verir: "Bu kadarı seni taşır. Bundan fazla olursa sen onu taşırsın." Bir top patladı hayatım değişti demek için gelin bu iftarda, içimizdeki ne kadar çirkin ve acımasız kaleler varsa yıkıp yerine sevgiden tuğlalarla yenilerini inşaa edelim. O kalenin içinde daha mutlu, daha huzurlu bir kalple sevdiklerimizle yaşamak kadar güzel ne olabilir?
Adem Özbay
|
|
|
|
|
|
|
|
|