İltifata alerjimiz mi var ne?
Değerli olduğumuza mı inanmıyoruz? Karşımızdakinin samimiyetine mi?... Yoksa takdir edilmemeye, olumsuzluklarımızın temcit pilavı gibi önümüze konmasına çok mu alışmışız? Bilemiyorum da soru şu; güzel sözleri, iltifatları kendimize kondurasımız neden yok? Çok mu ziyanız yani? Bir, üç, beş... Her gün aynı nakaratı yaşayınca sonunda durup bakıverdim. Şimdi tablo şu; sevgilim bana iltifat eder... Misal; saçlarım, kaşlarım, yüzüm pek güzelmiş, ya da yazımı çok beğenmiş... Eh daha Allah'ından ne istiyorsun kırıtarak, süzülerek "Teşekkür ederim aşşkııım" çek, iltifatı afiyetle ye... Ama yoook, adam ne zaman iltifat etse konuyu değiştiriyorum, duymamazlıktan geliyorum ya da "Tabii tabii" edalarını takınıyorum. Hani hiç kuşkusuz üç gün övmese, dördüncü gün çıldırırım. Ayılırım, bayılırım, erir biterim böyle sözlere... Peki bu haller ne? Şu kendi değerini bilememe, bilse de ille de çaktırmama meselesi ne? Yoksa 'mütevazılık', 'alçak gönüllülük' adı altında öğretilenler mi geriyor beni? Velhasıl, yaptığım saçmalık dikkatimi çekince, aynı huydan sevgilimde de mevcut olduğunu fark ettim. Resmen 'karşılıklı iltifat kabul etme' özürlüyüz. Çok komik, çook! Oysa biri o sabah solgun göründüğümü ya da yazımın vasatın altında olduğunu söylese inanmaya dünden razıyım. Birine zayıfladığını söyleyin yüzde seksen "Yok yaa kıyafettendir" ya da "Tam tersi şekerim, bu aralar aldım" der. Sizi yemeğe çağıran arkadaşınızın pişirdiği pilava iştahla "nefis olmuş, eline sağlık" deyin. Birçoğu "Aslında biraz suyunu fazla kaçırdım" tonunda laflar eder... Uzaktan hayranlık duyduğumuz adamın bizi beğeneceğine, çok arzu ettiğimiz o işe sahip olabileceğimize, yeni aldığımız elbisenin üzerimizde muhteşem gözüktüğüne, kırmızının bize pek yakıştığına, sevgilimiz için en yakışıklı/güzelin biz olduğumuza neden inanmak çok zor? Neden tatsız, tutsuz, keyifsiz, yalnız, terk edilmiş, çirkin, bakımsız, şişman olmak taşıması daha kolay geliyor insana? Acaba sıkıntıyı paylaşan çok da, mutluluklarımızı kalpten paylaşanlar az ondan mı? Tamam tamam çok sarmışım değil mi? Ama şaştım kaldım pes bana yani. En çok ihtiyacım olan, duymak için yanıp tutuştuğum sözleri duymuşum ama ağız tadıyla keyfine varamıyorum. Övgüden kesilince de "hani bana hani bana?" diye mızmızlanıyorum. Yahu ben benden ne istiyorum?
|